son dönemde gündeme oturan kürt açılımı'na bir de biz bakalım:
atatürk öldükten hemen sonra, (yanılmıyorsam 1939 olması lazım) tabakhaneye bok yetiştirir gibi, üstelik dönemin başbakanı refik saydam'ın "türkiye'de bütün işler a'dan z'ye bozuktur" beyanatına rağmen, düzeltmeye başlayacak başka hiç bir konu yokmuşcasına, inönü'nün isteğiyle yerlerinden yurtlarından taşınmış kürtler. çoğunu karadeniz'e sürmüşler, karadeniz'dekileri de onların yerlerine yerleştirmişler. kendi vatandaşını; devletini oluşturan milletin bir bölümünü, neden cezalandırır, bir yere sürersin, anlaşılacak iş değil. sanırım ana fikir birlikteliklerini bozmak ve asimile etmekti.
yıllar sonra tekrar yurtlarına dönmelerine izin verildiğinde, beklenildiği gibi, bıraktıklarını bulamadılar. çoğunun evi, tarlası, mülkü başkasının ya da devletin eline geçmişti. yani anayasamızın otuz beşinci maddesi olan "mülkiyet hakkı" düpedüz çiğnenmişti. devlet, vatandaşın elindeki mülkün korunmasını sağlayamadığı gibi bazı hallerde de muhtemelen kendisi el koymuştu. buraya kadar her şey, etnik ayrımcılıktır, itiraz yok herhalde?
sonra, bana göre amerika'nın düğmeye basmasıyla 1978'de terör mevzusu baş gösterdi. terörün altını bu etnik ayrımcılıkla doldurdular, eşitsizlikle doldurdular. ilk başlarda pek önemsenmedi, ihtilalle beraber biraz sekteye uğradı zaten. 84'den sonra tekrar başladı. özal küçümsedi, "bir kaç çapulcudan hiç bir şey olmaz" dedi, "terörle hiç bir yere varılamaz" dedi. halbuki ispanya'da daha yeni özerklik kazanmıştı bask'lar, sonra ira'yı da gördük, umarım son örnek biz olmayız.
ve 90'ların başında zirveye oturdu. her akşam yemek yerken, haberlerde şehit sayısı duymak olağanlaştı. ülke iç savaşa sürükleniyordu neredeyse. bizimkilerin kafasına yeni yeni dank etti, olağanüstü hal ilan edildi. bu noktada bölgede iki yıl görev yapmış emekli albay erdal sarızeybek'e bakalım, ne diyor? buyur erdal abi söz sende:
"terör dediğimiz şey ihanettir, vatana ihanettir. bu siyasi bir oyundur. bakın koskoca birinci dünya savaşı kaç yıl sürdü, dört. biz bu terörle kaç yıldır mücadele ediyoruz, otuz! otuz yılda bir savaş bitirilemez mi? türk ordusu tarihinde hangi düşmana karşı otuz yıl savaşmıştır? ben orda görev yaptım, pkk'yı bitirmek için bize verilecek geniş kapsamlı bir emir yeter. iki ayda bitiririz. türk ordusunun buna gücü hayli hayli yeter. ama istemiyorlar işte. bu kirli bir oyun, bu oyunun içinde para var, rant var, güç var. orda görev yapan askeri geçtim, bu ülkenin başbakanı bile biliyor o sınırlarda uyuşturucu ticareti yapıldığını, pkk'nın da bir numaralı gelirinin uyuşturucu olduğunu, ama durdurmuyor, yapmıyor. bu savaşı bitirmek istemiyor, bu vatan hainliğidir. beni atv'de programa çıkarttılar, orada da anlattım: kasım 2007'de bizim sınır karakolumuzu bastılar, 7 şehit verdik, sonra karşı tepeye kaçtılar, ırak'a. beş kilometre önümüze. peşlerinden gidelim dedik, izin vermediler. milletimin meclisi'nden sınır ötesi harekat kararı çıkartmadılar, milletimin istemesine rağmen. o zaman dedim, bunlar geri gelip bizi tekrar vuracak, o zaman vereceğimiz şehitlerin sorumlusu da siz olacaksınız dedim. iki ay sonra geldiler, 11 şehit verdik. programda söyledim, yayını kestiler, şimdi yine söylüyorum: o şehitlerin sorumlusu sizsiniz, o şehitlerin sorumlusu hükümettir, bu düpedüz vatan hainliğidir."
erdal abi'ye bazı konularda hak vermemek imkansız. bu savaşın otuz yıl sürmesi gibi, mesela.
neyse efendim, devam edelim, sonra bu dtp'yi çıkarttılar. daha doğrusu öncesinde 2-3 parti daha çıktı ama onlar acemiydi, hemen kapandılar. sonra işi öğrenince, nerde ne söylenmesi, ne söylenmemesi gerektiğini anlayınca dtp'yi kurdular, meclise soktular. pkk, meclis'e girdi, kimi kürtçe yemin etmeye kalkıştı, kimi pkk'ya terör örgütü diyemedi. hükümet, pkk'ya karşı eylem planını konuştu, pkk'nın siyasi kanadı dtp'nin yanında, aynı çatı altında. bu da demokrasiydi işte, öyle olması gerekiyordu.
sonra birden bir şey oldu: birisi bir düğmeye bastı, kürtler gündemin tam ortasına oturdu. ahmet türk, başbakan'la görüştü. pardon, akp genel başkanı'yla...
olan şuydu aslında, amerika ırak'tan çekilmeye karar verdi. ve orada birlik, düzen istedi. hükmedebileceği bir şekilde bırakmak istedi. dolayısıyla bizim kürtlerle masaya oturmamızı emretti.
ahmet türk ağzında gevelemeye başladı, abdullah öcalan dedi, fikrini almamız doğru olur dedi, açılım samimi olmalıdır dedi ama biz boşlukları doldurarak cümleyi tamamladık:
abdullah öcalan serbest bırakılmalı ve parti lideri konumuna getirilerek meclis'e girilmesine izin verilmeli.
yaa işte böyle dostlar. sonunda geldi çattı, o orospu çocuğunu serbest bırakmayı ağzına alabilecek cesareti kendinde bulabilen birisi çıktı. binlerce şehidin, sivilin katili olan orospu çocuğunu meclis'e sokmayı yüksek sesle teklif ettiler. bu ülkede kaç kişi, kaç politikacı, kaç asker, kaç genelkurmay başkanı mikrofonun karşısına geçip şunu söyledi peki:
"terörle hiç bir yere varılamaz."
n'oldu lan n'oldu, hani türkiye cumhuriyeti devleti bir bütündü, onu yıkmaya hiç kimsenin gücü yetmezdi? ne diyor lan adam çıkmış baksanıza, sizin oğlunuzun, kızınızın katilini başınıza başbakan yapacaklar görmüyor musunuz? 15 ağustos'ta açıklama yapacağım ne demek? ben neden o orospu çocuğunun yapacağı açıklamayı okumak zorundayım gazetemde?
ülkeyi zaten laik - anti laik diye ikiye böldünüz halihazırda. şimdi gitseniz yirmi sene kapanmayacak kutuplaşmayı yarattınız bile. bir de dörde mi bölünelim şimdi? sırada ne var?
objektif olacağız dedik, öbür tarafa da bakalım. yukarıda anlatılan sürülmenin akabinde fırsat eşitliği de sunamadı devlet kürtlere. yapması gerekirdi, yapamadı. ama o etnik ayrımcılıktan değil, ekonomi kurallarından da kaynaklandı. orada üretim yapmak rantabl değildi, fabrika kurmak, istihdam vermek mümkün değildi. sonra kanun çıkardılar, burada fabrika kurun, vergi almayacağız, teşvik vereceğiz dediler, gene olmadı. o zaman önce yol yapsaydı devlet, rantabl duruma getirseydi diyeceksiniz ama nüfus? kaç kişi için yol yapılacaktı, devlet hangi nüfusa hizmet götürecekti? şimdiyi demiyorum, bundan otuz - kırk sene evvelini düşün.
etnik ayrımcılık yapılmadı be hocam. yani inönü yaptı ama sonra yapılmadı. hem para yoktu ki üstadım, para yoktu ki her yere yol yapılsın, her yere doktor gönderilsin. o zaman sana da göndermesinler diyeceksin, haklısın, sen de haklısın. ama ülkenin iki yüz milyar dolar bütçe açığı var hocam, o rakamı da hepten elinin tersiyle itme, hiç yokmuş gibi de düşünme. hem işsizlik varsa marmara'da da var, iç anadolu'da da var, niye bu kadar alınganlık?
baktığın zaman türkiye cumhuriyeti devleti bir bok yemiş, kabul. ama bu saatten sonra daha fazlasını yiyerek düzeltmeye çalışmayalım. bazı dış mihraklara alet olmayalım, maşalık yapmayalım. o orospu çocuğunu konuşturtmayalım.
2 yorum:
yapma bunu ya hic yakışmıo bu politikadan da anlarım karıdan da triplerini yemezler ikisinden de anlamadığını cihani alem biliyo
herhalde ayy nickli arkadaş okuduklarından pek birşey anlamıyor.
çünkü bu yazı benim uzun süredir okuduğum, nadir, iyi politik eleştirilerden birisi.
Yorum Gönder