ilişkilerle ilgili bir çok "gerçeği" şarkılardan duymaya, öğrenmeye alışığız. hele de pop'un yükselişiyle beraber. türkülerde de vardı bazı ilişki analizleri, saptamalar ama pop'un eline su dökemez tabii. türk sanat müziği'nde türkülerden de çok olurdu hatta, fakat o da çok bir ağdalıydı, teşbihliydi.
bunlardan en büyüğü de seven kıskanır geyiği. tam şarkı sözü, hangi şarkıya koysan uyar.
sonra yavaş yavaş, hafif mürekkepyalamışların etkisiyle özgüveni olmayan adam kıskanır geyiği çıktı, şarkılardan türkülerden bağımsız olarak; yanlış anlaşılmasın. ama ben daha çok, sana değil çevreye güvenmiyorum'cuyum. insanın safını seçmesi lazım. ben daha çok o taraftayım.
velhasıl, bundan sekiz - on sene evvel o taraflarda dolanırken ben, o zamanki kızarkadaşımı bir test edeyim diyorum. o zamanlar internet falan yeni hadise. herkes deli gibi chat yapıyor, msn popüler değil daha, hepimiz icq'cuyuz.
o zamanki sevgili teknolojiyle pek haşır neşir değil, bilgisayar da kullanmıyor. ben bir vesileyle öğretiyorum, icq'yu falan yüklüyorum, maksat daha da çok konuşmak tabii. daha çok konuşalım, daha çok konuşalım, sevgilimizle saatlerce "chat"leşelim.
önceden kurgulamışım ben, biliyorum anne-baba evde değiller, buluştuktan sonra kızın evinin yolunu tutuyorum aniden. direksiyon bende, mecburen gidiyoruz. bir bakayım diyorum bilgisayarından, benden başkasıyla chat'leşme söz konusu mu? söz konusu ise, muhabbet ne cinsten? yazar-çizer durumları varsa bizim hatunun tepkileri neler? dediğim gibi olay kurgulu olduğundan daha evvel de en ufak muhabbetini açmamışım. hiç sormamışım bile ki, kıllanıp silmesin. bir anda pat diye tüm hain planımı ortaya dökünce şaşırıyor tabii, yok diyor, kimseyle konuşmuyorum. tamam, her şey güzel, plan tıkır tıkır işliyor. şimdi göreceğiz.
sevgili eve yaklaştıkça ciddi olduğumu anlayıp (o zamanlar da kulislerde şakacı kimliğimle tanınıyorum çünkü) hafiften rahatsızlanmaya başlıyor. ne gerek var diyor, gitmeyelim, deli misin falan filan. dinlemiyorum, giriyoruz eve. o da nesi? babaanne evde örgü örüyor. e niye söylemedin babaannenin evde olduğunu? söyledim ya, gitmeyelim dedim. söylemedin, gitmeyelim dedin, babaannem evde demedin.
neyse hoşgeldin, beşgittin muhabbetinden sonra sevgilinin odasına alt kata iniyoruz. açıyorum bilgisayarı hemen bakmak için, zira durumdan çok rahatsızım, çünkü babaanne benden daha rahatsız. bilgisayar çok eski, açılmadıkça açılmıyor. iki dakika sonra babaanne torununa sesleniyor: kızım gelsenize buraya, gelin yukarda oturun.
of. durum çok fena. babaanne düpedüz gelin yanımda durun, aşağıda sevişmeyin diyor. ama içimdeki hırs imkanı yok izin vermiyor. bir hafta planlamışım bu olayı, her şey tıkır tıkır işlemiş, yavaş açılan bir bilgisayar ve örgü ören bir babaanne yüzünden her şeyi çöpe atamam. sen git bir bak diye yolluyorum torununu, en azından anlasın sevişmiyoruz. bu sefer de mevzu babaannenin misafirperverlik duygularıyla çatışıyor, misafir çocuk öyle tek başına bırakılmaz, sevgili elinde çay - pastayla geri dönüyor. babaanneyi hallettik.
yarım saat sonra falan bilgisayar açılınca bakıyorum hemen icq'ya ve çok garip bir şey oluyor: gerçekten de listede bir tek ben varım. başka kimse yok. o zamanki nick'imle koca listede duruyorum kırmızı kırmızı. seviniyorum tabii o zaman, ufacık çocuğum, şimdi olsa koşarak kaçarım. nasıl kimse olmaz lan? obsesif bu kesin derim şimdi olsa. bu kızın hiç mi arkadaşı yok, kimseyle konuşmaz mı, nasıl listede bir tek ben olurum? ama o anda öyle demiyorum işte, seviniyorum, güle oynaya çıkıyoruz evden, babaanne de rahat bir nefes alıyor.
her ne kadar süreç içerisinde rahatsızlık duysa da, olay bittikten sonra sevgili bile bu şiddetli kıskançlıktan memnun. halbuki bunlar nasıl kafalar, ben nasıl listede bir tek ben varım diye seviniyorum, hatun nasıl onu çok kıskanıyorum diye mutlu? yani hocam, her şey zamanla, her şey zamanla. yavaş yavaş sindireceksin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder