20 Mayıs 2009 Çarşamba

yazarken

yazmakla ilgili en büyük zorluk, daha önce yazılmamışı yazmak istemek benim için. mükemmelliyetçilikten ya da narsizmden değil, aksi takdirde bir işe yaramayacağına inandığımdan. bugüne kadar yazılmış milyarlarca kitabın sonrasında bu imkansıza yakın tabii. yılmaz erdoğan da bu problemden bahsetti, bir röportajında dinledim. "söylemek istediğin yeni bir şey olmalı" dedi. "aynı şeyleri tekrar tekrar sunarak bir yere varamazsın".
bu konuya uzun süredir taktığımdan çoğu zaman klavyenin başından boş sayfaya bakarak kalktım (son zamanlarda), ya da beğenmedim, sildim. ama geçenlerde bunu tekrar düşünürken gittim, kitaplığıma baktım. bir - iki saat karıştırdıktan sonra anladım ki aslında dostoyevski de tekrarlıyor, kafka da, steinbeck de, ne bileyim, aziz nesin de. bütün yazarlar birbirlerini, ustalarını, nesildaşlarını, ama en çok da zamanın ruhunu tekrarlıyorlar. bunu mükemmel bir şekilde yapıyorlar ama tekrarlıyorlar işte, neresinden bakarsan bak.
tekrarlıyorlar ama şöyle:
anlayamadığım bir şekilde, yaşadıkları devirlerin arasında bazen yüzyıllar olmasına rağmen, sanki gizlice sözleşmişler gibi, tamamen başka taraflardan bakıyorlar konuya. hepsini daire şeklinde oturtmuşsun, ortaya bir nesne koymuşsun da çiz demişsin, hepsi nesnenin kendi perspektifini çizmiş gibi. diğer tarafa hiç geçip bakmadan. nesne aynı nesne, nesne belki bin yıldır aynı şekilde duruyor ama herkes başka bir açı yakalamış.
hatta bu adamların bazıları o kadar dahi ki, tamamen aynı şeyleri söylediklerinde bile sana bir hediye paketi içinde sunuyorlar bunu. çok süslü bir hediye paketi. içindekinden daha çok dikkat çeken bir paket. işte o zaman gerçekten keyifleniyorum, vay be diyorum, iyi ki bu adamlar var. olmasalardı çok sıkıcı olurdu her şey.
onun için tekrarlamaktan çok da korkmamak lazım galiba. george orwell bile yeni bir şey söylemeden koca bir kitabı bitirebiliyorsa, kimse beni monotonlukla suçlayamaz herhalde. en çok satan gazetelerde yazan köşeyazarlarımız yazılarına hala "türkiye lazıyla, çerkeziyle, ermenisi ve kürdüyle bir bütündür" diye başlıyorlarsa, onların dert etmediklerini ben niye edeyim ki?

Hiç yorum yok: