20 Mayıs 2009 Çarşamba

direksiyon adam

çok kısa sürede, aceleyle bir kitap almam gerekti geçen hafta. okumadan uyumakta zorluk çekerim genellikle ve iki gündür almayı unutup geliyordum eve.
sonra tekrar çıkmaya üşeniyordum tabii. neyse sonunda eve dönerken mecburen yolu uzattım biraz, nişantaşı'ndaki d&r'a gittim.
nişantaşı'nın trafiği ve park sorunu malum, sakat bir yere bıraktım arabayı, koşa koşa girdim içeri. aklımda bir kitap vardı, sordum, yokmuş kalmamış.
hemen otuz saniye içinde bir kitap beğenmem lazım; araba o kadar kötü bir yerde ki, beş dakikada dönmezsem ya biri vurup kaçmış olur, ya da kaçmamış beni bekliyor olur ki hangisini tercih ederdim bilemiyorum. gittim "dünya roman" bölüme, gözüm beyaz parlak ciltli bir kitaba takıldı, aldım çıktım.
adı direksiyon adam. sonra eve gelince arkasını okudum, işte çok sürükleyici bir roman, yılın en iyi romanı falan filan. d&r'lara girdiginizde ilk karşınıza çıkan ve her hafta değişen kitaplardan. normalde elimi sürmem onlara ama dediğim gibi zamanım çok azdı.
eve geldim, okumaya başladım ve çok hoşuma gitti. zaten yazının ana fikri de bu. kitabı tavsiye etmek. ilk 100 - 120 sayfayı okuduktan sonra tam tarantino filmi dedim. rezervuar köpekleri gibi bir şey. ama kitabın kendine has avantajları var haliyle, daha fazla düşünce ve içses gibi. güzel, sürükleyici bir filmi izlemeye benziyor fakat hem istediğin yerde durdurabiliyorsun (dvd'de de durdurabiliyoruz, yine de kimse bir filmi yedi gün boyunca durdura durdura izlemez herhalde) hem de beğendiğin yerleri tekrar tekrar okumak sıkmıyor filmlerdeki gibi. büyük bir edebi değeri yok ama hafif bir şeyler okumak isteyenlere tavsiye edebilirim. hatta sonrasında aynı akımı sürdürüp "oyunbozan"la devam edebilirsiniz benim gibi. o da iyi.

Hiç yorum yok: