- yok baba bunun hafızası daha az ama olsun, ekran daha büyük.
kadıköy'de bir bilgisayar dükkanındaydım. en azından beş sene önce. yok, daha viyana'ya bile gitmemiştim, on seneden fazla olmuş demek ki.
hiç bir işimin olmadığı, her gün boş boş dolaştığım günlerdi. bilgisayara bir şey taktırmak için ünlü yazıcı iş hanı'na gitmiştim. on metrekareye otuz kişinin sığıştığı dükkanların birinde sıramı beklerken arkamdaki baba - oğulu gördüm. babanın her halinden bir inşaat işçisi ya da hamal olduğu belliydi. benden birkaç yaş küçük oğlunun üzerindeki okul üniformasının paçaları kısaydı. baba en fazla yetmiş, oğlan da altmış kiloydu.
bu klasik hikayenin tüm öğeleri belli. başı, gelişimi ve sonu. daha fazla detaylandırmama gerek yok sanırım. sanırım değil, maalesef.
bahsetmek istediğim şey çocuk kalbi. kitap yani. o anda da aklıma gelmişti, sonrasında da ne zaman yeni bir bilgisayar almaya gitsem önce bu olay sonra da o kitap gelir aklıma. kitabın kapağının ön yüzünde bir kalp, arkasında da birilerinin söylediği alıntılar vardı. çok iddialılardı, şöyle bir şey vardı mesela:
"bu kitabı öğrencilerine okutmayan öğretmen, öğretmen değildir. bu kitabı çocuklarına okutmayan anne - baba, anne - baba değildir."
ben dört - beş kez okumuştum. annemlerin haberi bile yoktu gerçi, bir yerden denk getirip okumuştum. kitapta, babası bir duvar işçisi olan çocukla dalga geçilme sahnesi vardı. kahramanımız olan çocuk bu dalgaya katılmıyordu ama eve gelip babasına anlatıyordu konuyu. babası da her seferinde yaptığı gibi bir mektup yazıp çocuğun masasına bırakıyordu cevaben. ben de kesinlikle aynısını yapacağım, çocuklarıma söylemek istediğim önemli şeyleri yazıp odalarına bırakacağım, müthiş fikir. on yaşımdan beri yapıyorum bu planı.
babası mektupta şuna benzer bir şeyler yazmıştı: (maalesef kitabı bulup aynen yazamıyorum, on beşinci taşınmamda falan kaybolmuş olmalı.)
hiç bir zaman elleriyle çalışan birini hor görme. onun üzerinde gördüklerin pislik değil, emeğidir. tertemiz bir insanın tertemiz emeğidir.
içinde bu manayı da barındıran bir cümlenin olduğu uzunca bir mektuptu. o gün de hemen aklıma bu gelmişti. yine de diyaloglarına (aslında oğlanın heyecanlı monoloğuna ve babanın sessizliğine) daha fazla dayanamadım. sırayı bırakıp çıktım eve gittim, yattım uyudum.
1 yorum:
okurken tum mekanlar; tum insanlar gozumde canlandi, babanin ogudu guzel. bu ogudu bizimle paylasip dusunmemizi sagladigin icin sagol da; tek bir soru; bu gelgitler neden? bir tarafta emege saygi duyup bir tarafta su elestirene de bir bakin; isci, memur demek neden?
Yorum Gönder