tam da iki gün evvel bir arkadaşımla, neden yaşıtımız çoğu kadının marketing'ci olduğunu hayretler içerisinde tartışıyorduk. bu kadar marketing'ci kime ne satmaya çalışıyor, pazarlama her ürün için gerekli midir, neden sektörün çoğunluğu kadın (buna cevap bulmak kolay oldu), ana başlıklarımızdı.
eve gelirken yolda bu akşam koşarım, sonrasında sağlıklı bir şeyler pişiririm diye düşündüm ve hakikaten çok zayıf bir hafızaya sahip olduğum için evde yemekle ya da yemeğin yanında gidecek aperatiflerle ilgili bir eksik olup olmadığını hatırlayamadım. alışverişe çıkmadan önce kontrol etmek için mecburen eve geldim. yoğurt, kola ve ekmek eksikti. çıktım koştum ve dönüşte de müthiş hipermarket real'e uğradım. eve bir ipod kulaklığı, beş gömlek askısı, altışar çatal ve bıçak, bir ananas, bir dvd, bir sıvı sabun, kola ve ekmekle geri geldim. dikkat ederseniz aralarında yoğurt yok. cevabımı almış oldum.
öte yandan şu anda bunu yazarken arka planda zeitgeist'ın son filmi oynuyor. ana fikir yine aynı, kaynak bazlı ekonomi falan filan. ama başka kollardan girmiş bu sefer. mesela piyasadaki kısa ömürlü ve gereksiz ürün fazlalığından bahsediyor. bense marketteyken aynen şöyle düşünmüştüm: ne güzel, çok yakınımda her şeyi (ama gerçekten her şeyi) bulabileceğim bir market var, büyük kolaylık. başka yerde otursaydım çok zor olurdu. sonra düşünmeye devam ettim: mesela levent'te otursaydım? ama orda da kanyon var. maslak'da istinye park var, karşıda da bin tane alışveriş merkezi var... bir sürü semt düşündüm (istanbul'da senin bilmediğin daha ne semtler var zengin piçi diyen ilk beş kişiye benden birer ayfon 3g). nerde oturursam oturayım çok yakınımda her şeyi bulabileceğim bir market var n'asolsa sonucuna ulaştıktan sonra soğudum marketten. dedim bu işte bir yanlışlık var. süt reyonundaki güzel kıza rağmen çıktım hemen dışarı.
aslında gerekli olan her şeyi bulmak diye bir şey yok demeye getiriyorum. 'gerekli her şey' ucu çok açık bir kavram. zeitgeist'da da anlatıldığı gibi, bir sürü gereksiz ve dayanıksız tüketim maddesi içerisinde bir döngüye hapsediyorlar bizi. bozulsun bir daha al. bitsin, gene al. gerçi bu herifler de çizmiş kafayı. dünyada sonsuz kaynak var, hepsini kullanabiliriz, para artık ortaçağ'da kalmış bir kavram, sonsuz kaynak varken paraya ihtiyacımız olmaz vs... yirmi birinci yüzyılın devrimcisi olma peşindeler. her devrimci gibi bunlar da sol eğilimliler ama olmaz o iş, anlattıkları bir zaman sonra masal kıvamına geliyor. yani koltukta uyuklarken bana öyle geldi. hem insanlık, tarih boyunca hiç bu kadar iyi niyetli olmadı ki, şimdi neden olsun? ama yine de inanmış çocuklar, aferin.
1 yorum:
ben de pazarlamacıyım.
5 kişiyiz departmanda, 4ü kadın.
her yer kadın dolu, çok mu detaylı düşünebiliyorlar acaba?
pazarlama, sayısız girdiyi birarada irdeleyebilmeyi gerektiriyor, sanırm kadınlar multitask oldukları için bu konuda başarılılar.
dün bir focus grup çalışmasını izliyordum, C1 ve C2'nin alışveriş merkezleri tercihleri ile ilgili bir araştırma yapıyoruz.
"AVMlerin günün birinde birdenbire yokolduğunu düşünün, ne hissedersiniz?" diye sordu moderatör. o andaki sessizlikten anladık ki, batılı ülkelerde "zaman kazanmak" için birebir olan AVMler, Türkiye'de özellikle kısıtlı bütçeliler için "zaman geçirilen" yerler.. Bunu zaten biliyorduk ama fanatizm boyutuna ulaştığını farketmemişiz.
Yorum Gönder