25 Eylül 2009 Cuma

bilgi

varsayalım biriniz çıktı karşıma sordu: ozan, bugüne kadar öğrendiklerini nereden öğrendin, kim öğretti, nasıl öğrendin?
halbuki yok, hiç sormuyorsunuz. çok bekledim sorun diye, çanak sorular tuttum, ucundan kaçtınız gene, lafı başka yere çektiniz, sual etmediniz.
niye sormuyorsunuz böyle şeyler?
madem yapmadınız, ben de kendi kendime sormuş farz ederim sizi, öyle cevap veririm.

efendim bugüne kadar öğrendiklerimi okuldan öğrenmedim, orada anlaşalım ilk evvela. okul dediğin müesseseden hayatım boyunca en içten duygularımla nefret ettim. ama bu sizin anladığınız mealde değil. yaz tatili biterken üzülmece, pazar gecesi bunalımları, hocayı sevmeme hikayeleri. bunlar ortalama çoğu öğrencinin müşterek deneyimleri. benimkileri böyle ifade edemezsiniz. benimkisi nefret etmek. ve düşün, öyle bir nefret etmek ki, tiksintinin on dokuz sene boyunca devam etmesi. kardeşini doğrasalar katilinden bu kadar süre nefret edemezsin ben sana söyleyeyim. benimkisi daima harlı ateş kıvamındaki nefret. e masada böyle bir nefret varken yanındakilerden bir fayda edinemezsin, hiç bir şey öğrenemezsin.

karşı çıkan olacaktır mutlaka, geçin önüme, ama çalışıp geçin, donelerim hazır, öyle armut gibi gelirseniz anında yıkarım. çıkış noktamı da vereyim ipucu olsun: ilkokul mezunu beni bilmiyoruz ki ve hiç bir zaman da bilemeyeceğiz ki, şu anki ben ile seviyesini tespit edelim. hem hangi zeminde kıyaslıyoruz, mutluluk? iyi düşün. başarı? kime göre neye göre. para? halis toprak. tatmin? bardak sürahiden daha kolay dolar. huzur? en kolayı bu herhalde. mantığı anladınız.

ailem bana bir şeyler öğretti mi, öğretti tabii. kişiliğimin büyük çoğunluğunun muhteviyatını oluşturuyorlar ister istemez. bakıp görüp taklit ediyorsun sonuçta, başka ne yapacaksın bir tek onlar var, ayna vazifesi görüyorsun. onlardan aldığını dışarıya yansıtıyorsun.

okuldan bir şey almadık, biraz aileden aldık, gerisini nerden öğrendik?
şahsi tecrübelerimizden, deneyimlerimizden. ben hayat okulunu bitirdim lümpenliğini makaraya almak her ne kadar moda olsa da, sen sen ol, içindeki hakikat payını hafife alma. teoriden arındırılmış, temiz, gerçek bilgi hayatın içindeyken öğreniliyor. en rafine bilgiye ulaşmak için paçaları sıyırıp nehire dalmak gerekiyor. hatta bazen sıyırmadan.
yoksa bir köre on dokuz sene boyunca kırmızıyı açıklamaya, ifade etmeye çalış, olmuyor.
ve yine aynı sebeptendir ki, belki okuma - yazması bile olmayan teyzelerle iki cümle muhabbet kurarsın bazen, derdini ve çözümünü suratına çarparlar, göremediğini gördürürler. küçükken çok götürdüler beni öyle misafirliğe, elime bir kitap verip oturttular bir köşeye, saatlerce konuştular. ama itiraf ediyorum, okuyormuş gibi yapıp hep sizi dinledim melahat teyze, mari abla, ayten hala. ha ha ha, evet hep dinledim, çoğunu anlamadım ama hep dinledim. çok şey öğrettiniz bana farkına varmadan, istemeyerek.
işte şimdi aslolan odur diyorum, o bilgidir, küçükken kulağıma fısıldadıkları. ve benim kulağıma tommiks eşliğinde dolanlar. çünkü onların hiç biri için, peki bu bilgi gerçek hayatta ne işime yarayacak diyemezsiniz.

günün şarkıları:
hayko cepkin - fırtınam
volkan konak - yarim yarim

gecenin bir vakti bir kadına söylemek istenen cümle: kafam kadar güzelsin.

Hiç yorum yok: