2 Mayıs 2010 Pazar

of

özellikle amerikan filmlerindeki (artık zaman zaman türk filmlerinde de denk gelinen) "utangaç gencin kıza çıkma teklif etmesi" klişesi daha ne kadar satacak, aynı sahneyi daha ne kadar komik, sempatik ve "masum" bulmaya zorlanacağız bilmiyorum.
bu sahnelerin büyük çoğunluğu, utana sıkıla, cümleyi bitirmeyi beceremeyen salağın kolayca ve hemen bir - evet almasıyla sonuçlanır. seyrek de olsa, kız dalga geçerek hayır der, yerin dibine giren çocuğa yüreğimiz burkulur ama bir yandan da güleriz.
bu iki seçenekli görüntünün yaklaşık altmış yıldır bizlere sunuluyor olmasının bana göre bir anlamı var:
amerikan hükümeti, hollywood piyasası eliyle tüm halkını (ve hatta farkında olmadan tüm dünyayı) kendine güvenmeye, beklenmeyeni yapmaya, güzel kadınları oturtuldukları ulaşılmaz rafından indirmeye, böylece nüfus planlaması yapmaya, toplumunun tüm sosyal katmanlarında o çok meşhur demokrasisinden cinsiyet paydasında bile oluşturmaya teşvik ediyor olabilir mi? bu kadar çok tekrarın bir anlamı olmalı çünkü.

ben tek kanallı televizyonla büyüdüm, kelebek ekiyle, pazar sinemasıyla büyüdüm. o zamanlar alternatifsizlikten bu sığ komediye daha çok maruz kalır, daha çok gülmezdim. ama çocuk aklımla bu kalıplaşmış eşitsizliğe anlam veremediğimi hatırlıyorum. neden adam hep gerizekalı gibi davranıyordu da, kadın kendinden çok emin ve alacaklı gibi görünüyordu? sonra iniyordum aşağıya top oynamaya, kızların kafasına top atabiliyordum, çelme takıp düşürebiliyordum, oh ne güzel benim hayatım onlarınki gibi değildi, benim hayatımda ben daha üstündüm, salak olan kızlardı. oh mis gibi. bu saptamamı hatırlıyorum. masum bir ilişki başlangıcını komik bir dille anlatmaya çalışan kuşbeyinli yönetmen, binlerce kilometre uzaktan bir kaç küçücük kızın canının acımasına sebep olmuştu. işte televizyonun zararları.

o zamanlar türkiye kemal sunal'a, züğürt ağa'ya, gulyabani'ye gülerdi. sonuç olarak orada da "abartılmış" a gülerdik ama bizim güldüğümüz abartılmış hem içimizden çıkandı hem de defaten tekrar edilmezdi. şener şen'imizle ilyas salman'ımızla mutluyduk biz, kimse kimseye çıkma teklif etmiyordu, etse de ederken zorlanmıyordu, çiçek abbas dışında. o da bizi gerçekten inandırıyordu zaten abbas'ın masumluğuna, sinan çetin daha iş adamına dönüşmemişti. yaşlı amca kafasında, geçmişe itina ettiğimden değil, gerçekten o filmlerin bazılarının bu ucuzluklara prim vermeyecek kadar kaliteli olduklarına inandığımdan söylüyorum.

artık televizyon izlemiyorum gerçi ama ara sıra kulak misafiri oluyorum, gülüyorsunuz bunlara. hadi dizileri geçtim, 2010 yılındaki sinema filmine bile koyuyorlar, gene gülüyorsunuz. bi' kere zaten dizi izliyorsunuz kardeşim, kime ne anlatıyorum?

Hiç yorum yok: