6 Mayıs 2010 Perşembe

din

koca koca ilahiyat profesörleriyle, fizikçileri, akademisyenleri oturtuyorlar, varoluşu, dini, allah'ı tartıştırıyorlar. bunu talep eden izleyici anlıyorum, davet eden programcıyı da anlıyorum, ama kabul edip de gelen akademisyeni, ilahiyat profesörünü hiç bir türlü anlayamıyorum. hadi ilahiyatçıyı da anladım diyelim; bir adamı bile konuşup ikna edebilsem, müslüman alemine katsam faydası vardır, büyük sevabı vardır kafasında olabilir. ama ey akademisyen, sen elindeki hangi bilimsel veriyle, hangi gerçeği çürüteceksin, neyle neyi ispatlayacaksın da oraya çıkıyorsun?

tüm bunların inanç olduğu, deşilmemesi, saygı duyularak kabul edilmesi gerekliliği klişesinden yola çıkarak, bir adım daha öteye gidip, kesinlikle "tartışılmaması" lazımdır diyorum. çok da basit bir sebebim var. tartışılmamalı, açıklanmaya çalışılmamalı, çünkü tüm bunları kelimelere döküp ifade etmeye çalışırken yine kendi icadımız olan kendi kelimelerimizi kullanıyoruz. o kelimeler ki, gördüklerimiz ve duyduklarımızın imgesel birer tasavvuru. bu kelimeler uzayda, ve hatta dördüncü boyutu bile katsan uzay - zamanda kendi duyularımızla duyumsadıklarımızın seslendirilmiş hali. halbuki her anlatmaya çalışan insanüstü, mükemmel, her şeyden, uzaydan da zamandan da bağımsız, sonsuz (ki insan aklının bu kelimeyi idrak edebileceğini zannetmiyorum, benimki etmiyor. sonsuz, "çok" demek değildir.) bir "şey"den bahsediyor. e öyleyse "allah büyüktür" ne kadar saçma, ne kadar gerçekdışı kalıyor, bu görülmüyor mu? "allah'ın gücü her şeye yeter" derken güç ile kastedilen, bir beygire, bir kilograma oranla mı söyleniyor?
tanrı'nın gücü ile şeytan'ın marifetleri, meleklerin yetki ve sorumluluklarından bahsediliyor, sanki boks maçı gibi.

peki hiç bahsedilmez ve tartışılmazsa, din sonraki nesillere nasıl aktarılacak? (aktarılmalı mı, orayı geçiyorum.) şöyle ki; ana kaynağından. kuran'sa kuran, tevrat'sa tevrat, theravada'ysa theravada. merak ediyorsan açıp okursun, ilgileniyorsan devam edersin. etmiyorsan, okumuyorsan ve sadece birilerinin senin beyninde çizdiği resime göre inanmayı ya da inanmamayı seçiyorsan, hangisini seçtiğin önemli değil, her halükarda yanlışsın. çünkü sana anlatılan doğru olamaz. çünkü o, bizim kelimelerimizle anlatıldı. ama inanman ve ibadet etmen gereken tanrı'yı biz tasvir edemeyiz. benim bu işten anladığım bu.

Hiç yorum yok: