28 Şubat 2010 Pazar

şeytan'ın fısıldadıkları

şeytan'ın (bence burda apostrof olmaması lazım, şeytan özel isim mi ki? allah, tanrı falan onu anladık ama şeytan? onu cins isim saymak lazım değil mi? türk dil kurumu ilahiyatta da mı demokratik? uhrevi alemi yazıya dökerken tanrı benim için neyse şeytan da odur, sonuçta hepsi uhrevi mi diyoruz? kitabın kapağının yalancısıyım.) fısıldadıkları diye bir kitap okuyorum emre yılmaz'ın. kısa kısa denemelerden oluşuyor, varoluşçu bir arkadaşımız, varoluşçuluğa giriş kitabı olarak da okunabilir. aynı frederic beigbeder kafasında, vaktiyle profesyonel olarak çalışmış, yükselmiş, paranın altında kalmış, şimdi tüm bunlar boş işler, çalışmak da neymiş, bırakın bu dünyevi eziyetleri diyor. frederic'den önce yazmış yalnız, baktım, 1996 ilk baskı.

tüm bu varoluşçuluğuna rağmen bir yandan da kaderci, insanın elinden hiç bir şey gelmez'in savunucusu:

hayatımızın yüzde elli hissesi kısmetin elindedir, yüzde kırk dokuzu zaruretin; yüzde biri ise çabanın. zaruret ve kısmetle pazarlık yapılmaz. çaba ise yüzde bir hissesine bakmaz, anasının nikahını ister. düş kırıklıklarımızın yegane sebebi ise, çabanın hissesini daha yüksek sanmamızdandır.

sefa pezevenkliğine kaçış kapısı olan kadercilikle ilgili tartışıyoruz dini bütün bir arkadaşımla, askerde. klasik sorumu sordum, hem özgür irade hem kader nasıl oluyor o zaman, birbiriyle çelişmiyor mu? hayır dedi, allah senin her seçiminin arkasındaki kaderi çizmiştir, onlar bellidir, ama hangisini seçeceğin tamamen sana bağlıdır.
hem özgür iradeyi hem de kaderi illa bir potada eritmek istiyorsak en mantıklı cevap bu bence.
varoluşçuluğun (bana göre) taa ilk sinyalcilerinden ömer hayyam ne demiş:

yarım somunun var mı?
başını sokacak ufak bi evin?
kimsenin kulu kölesi değil misin?
en neşeli hayat senin.

ve varoluşumun yirmi dokuzuncu yılına girerken, aynada ne göreyim, sakalımda beyaz çıkmış.

alakasız not: candan erçetin'in son albümünü tavsiye ediyorum. özellikle git'i. sırf bunun gazıyla çıkıp 10 km koştum. hiç durmadan.

Hiç yorum yok: