17 Nisan 2012 Salı

geyşa

"bir geyşa'nın hayatı" belgeselini izliyorum.
bembeyaz suratlı kadınların üstün iradelerinden, karakterlerinin güçlülüğünden, erkek dünyasını mest edişlerinden uzuun uzun bahsederek başlıyor. çok mistik ve radikal bir etnik grubu anlatıyor. olayın kendi örgüsü içindeki kurallar çok katı, tavize yer verilmiyor. kadının erkeğini memnun edebilmek için çekmeyeceği cefa yok, gıkını çıkarmıyor. diye sunuluyor bize. özellikle altı çizilen de geyşaların fahişe olmadıkları, pek de açıkça izah edil(e)meyen yüce bir amaca(?) hizmet ettikleri.

birebir geyşalarla röportajları ve gündelik hayatlarından görüntüleri izleyince işe uyanıyorsun. o iş -hiç de öyle değil- kardeşim. kadınların yaptıkları iş orospuluktan hallice, en nihayetinde insanlar; bazen sıkılıyor, bazen yoruluyor veya müşteri seçiyorlar. iş, sonunda gelip sekse bağlanıyor. olay basit, erkeklerin para karşılığında kadın satın alması. buraya yüklenen tüm ulvi, tarihi, sosyolojik, hatta milliyetçi sebeplerin hepsi yalan, hepsi gerçeğin üzerine örtülmüş ince bir tül.

insan doğasına aykırı tüm vakalar yaldızlı kağıtlarda sunulur ama yalandır. buna çok rastlarım. tüm hikayeyi tek bir sokakla özetleyebiliriz aslında. hayat kendi oturduğun sokakta nasılsa, makro ölçekte de aynısı. güney afrika'da da, tayland'da da, arjantin'de de. kıskançlık, hırs, şehvet, nezaket, iyilik, oburluk, bir sokakta ne kadar görülüyorsa ters enlemdeki bir ülkede de o kadar görülecektir. gelenek ve töre farkları görmezden gelinebilir çünkü her ikisi de insan doğasına aykırı olamaz.

Hiç yorum yok: