"bir geyşa'nın hayatı" belgeselini izliyorum.
bembeyaz suratlı
kadınların üstün iradelerinden, karakterlerinin güçlülüğünden, erkek
dünyasını mest edişlerinden uzuun uzun bahsederek başlıyor. çok mistik
ve radikal bir etnik grubu anlatıyor. olayın kendi örgüsü içindeki
kurallar çok katı, tavize yer verilmiyor. kadının erkeğini memnun
edebilmek için çekmeyeceği cefa yok, gıkını çıkarmıyor. diye sunuluyor
bize. özellikle altı çizilen de geyşaların fahişe olmadıkları, pek de
açıkça izah edil(e)meyen yüce bir amaca(?) hizmet ettikleri.
birebir geyşalarla röportajları ve gündelik hayatlarından
görüntüleri izleyince işe uyanıyorsun. o iş -hiç de öyle değil-
kardeşim. kadınların yaptıkları iş orospuluktan hallice, en nihayetinde
insanlar; bazen sıkılıyor, bazen yoruluyor veya müşteri seçiyorlar. iş,
sonunda gelip sekse bağlanıyor. olay basit, erkeklerin para karşılığında
kadın satın alması. buraya yüklenen tüm ulvi, tarihi, sosyolojik, hatta
milliyetçi sebeplerin hepsi yalan, hepsi gerçeğin üzerine örtülmüş ince
bir tül.
insan doğasına aykırı tüm vakalar yaldızlı kağıtlarda sunulur ama
yalandır. buna çok rastlarım. tüm hikayeyi tek bir sokakla
özetleyebiliriz aslında. hayat kendi oturduğun sokakta nasılsa, makro
ölçekte de aynısı. güney afrika'da da, tayland'da da, arjantin'de de.
kıskançlık, hırs, şehvet, nezaket, iyilik, oburluk, bir sokakta ne kadar
görülüyorsa ters enlemdeki bir ülkede de o kadar görülecektir. gelenek
ve töre farkları görmezden gelinebilir çünkü her ikisi de insan doğasına
aykırı olamaz.