26 Nisan 2012 Perşembe

pulp

14-15 temmuz'da efes one love ile istanbul'a geliyor.
efes one love da santralistanbul'da olacakmış.
ben daha ne diyeyim?

18 Nisan 2012 Çarşamba

rahat

tüm sosyal medya araçlarında, arabesk temelli ünlülerin yanına sokulup zorla çektirdiği fotoğrafları yayınlayan, altına da ironik mesaj eklemeyi ihmal etmeyen tanıdıklarım var. sayıları az değil. onlara çok gülüyorum. çok komikler. o mesajla (sanki fotoğraf tek başına yetmezmiş gibi) olaya kattıkları mizaha bakılırsa çok da zekiler. kendileriyle dalga geçmeyi de biliyorlar, mütevaziliğin bir göstergesidir. ruhlarında serserilik ve fırlamalık da olmalı, utanmadan çekinmeden koskoca ünlülerin yanlarına gidip konuşabiliyorlar. rahat yapıda, hiç kasılmayan, içlerinden geldiği gibi yaşayan, "an"ı yaşamaktan haz duyan insanlar. özgüvenleri eksiksiz, tüm arkadaşlarının görebildiği yere öyle bir fotoğraf koymak? kolay değil. keşke daha çok 'rahat' arkadaşım olsa.

17 Nisan 2012 Salı

geyşa

"bir geyşa'nın hayatı" belgeselini izliyorum.
bembeyaz suratlı kadınların üstün iradelerinden, karakterlerinin güçlülüğünden, erkek dünyasını mest edişlerinden uzuun uzun bahsederek başlıyor. çok mistik ve radikal bir etnik grubu anlatıyor. olayın kendi örgüsü içindeki kurallar çok katı, tavize yer verilmiyor. kadının erkeğini memnun edebilmek için çekmeyeceği cefa yok, gıkını çıkarmıyor. diye sunuluyor bize. özellikle altı çizilen de geyşaların fahişe olmadıkları, pek de açıkça izah edil(e)meyen yüce bir amaca(?) hizmet ettikleri.

birebir geyşalarla röportajları ve gündelik hayatlarından görüntüleri izleyince işe uyanıyorsun. o iş -hiç de öyle değil- kardeşim. kadınların yaptıkları iş orospuluktan hallice, en nihayetinde insanlar; bazen sıkılıyor, bazen yoruluyor veya müşteri seçiyorlar. iş, sonunda gelip sekse bağlanıyor. olay basit, erkeklerin para karşılığında kadın satın alması. buraya yüklenen tüm ulvi, tarihi, sosyolojik, hatta milliyetçi sebeplerin hepsi yalan, hepsi gerçeğin üzerine örtülmüş ince bir tül.

insan doğasına aykırı tüm vakalar yaldızlı kağıtlarda sunulur ama yalandır. buna çok rastlarım. tüm hikayeyi tek bir sokakla özetleyebiliriz aslında. hayat kendi oturduğun sokakta nasılsa, makro ölçekte de aynısı. güney afrika'da da, tayland'da da, arjantin'de de. kıskançlık, hırs, şehvet, nezaket, iyilik, oburluk, bir sokakta ne kadar görülüyorsa ters enlemdeki bir ülkede de o kadar görülecektir. gelenek ve töre farkları görmezden gelinebilir çünkü her ikisi de insan doğasına aykırı olamaz.

12 Nisan 2012 Perşembe

madde mi ağır mana mı?

öyle bir şehirde yaşıyoruz ki, bazen işe arabasız geldiğimde, öğleden sonra arabamın olmadığını hatırlayınca, seviniyorum. arabam yok diye seviniyorum.

---

savrulurken raconun kırmızı pelerini o zarif öfkeye,
zaman ki sana hasta olmuş, incelikli haytasın,
raksederken mahallenin maaşallahı, eyvallahı...
güzelleş be oğlum,
şimdilik,
ölümüne kadar hayattasın.

(bkz: ağır roman)

yusuf atılgan

adam boş adam değil belli ama 70-80 kitap evvel okuyaymışım daha çok etkilenirmişim, biraz yavan kaldı. fakat şöyle şeyleri de var:

"... çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. sinemadan çıkmış insan. gördüğü film ona bir şeyler yapmış. salt çıkarını düşünen kişi değil. insanlarla barışık. onun büyük işler yapacağı umulur. ama beş-on dakikada ölüyor. sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar.
saatine baktı. dörtbuçuğa beş vardı. 'eve gidip okusam.' durağa yürüdü. 'bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. kocaman sinemalar yapmalı. bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. iyi bir film görsünler. sokağa hep birden çıksınlar.' kafasından geçene güldü. duraktakiler dönüp baktılar. kadının biri kaşlarını çattı. sokakta kendi kendine sesli gülünemeyeceğini bilmeyen yoktu. 'ne adamlar be. güldüysem güldüm, size ne?' duramadı orda, yürüdü. eve gitmeyecek. içindeki 'sinemadan çıkmış kişi'yi öldürdüler. sağ kalan sıkıntılı, kızgın..."

"... temmuz 23'ün yanına yalnız iki kelime yazılmıştı: 'onu seviyorum.' buna da inanmadı. yalan! beni sevseydin o günün 23 temmuz olduğunu bilmezdin..."

peki her şeye karşı olan, akşam evine torbayla dönen adamlarla "eli fileliler" diye dalga geçen bu adamın iki kez evlenmiş, bir çocuk sahibi olması?

4 Nisan 2012 Çarşamba

human planet

hala kabile hayatı yaşayan, okla, mızrakla avlanan insanların hayatlarını bizlere gösteren bbc'nin bu belgeselinin çekimleri sırasında hiçbir yerli, kameranın ne olduğunu, "filme alma"nın ne anlama geldiğini, sonradan izleyebilmenin nasıl mümkün olabildiğini sormuyor mu? kendi kendine veya açıktan belgeselcilere?
eğer ki soruyorsa, o zaman ben burda ne yapıyorum lan hala okla, mızrakla, demiyor mu?
sormuyorsa, o coğrafyadakilerin hala mağarada uyumasını gamsızlıkla, umursamazlıkla sebeplendirebilir miyiz? ben internetten vidyo izlerken onun çubuklarla ateş yakmasını sadece coğrafi zorluklara bağlayamayız. adamlar gamsız.

ayın kitabı: yusuf atılgan - aylak adam
anayurt oteli'nden çok daha iyi.