balıkesir'in dursunbey ilçesi 8. noterine işim düştüğünde olabilecekleri
az çok tahmin etmeme rağmen, aynı filmi tekrar tekrar izleyip her
seferinde üzülme kafasını yaşadım. (bkz: vizontele tuuba)
her şeyden evvel, noter sobayla ısınıyor.
içeri girdiğimde bankonun arkasında gençten bir çocukla ellili yaşlarda bir amcayı görüyorum. amcanın orospu çocuğu olduğundan daha haberim yok.
yerler parke görünümlü plastikle kaplı. duvarda askeriye yemekhanelerindeki ünlü fotoğraf var, iki çocuk yırtık pırtık kıyafetlerle selam veriyorlar. yanında da takvim.
ben evraklarımı verip beklemeye başlıyorum. içeri 90 yaşlarında, zor yürüyen bir nineyle muhtemel torunu giriyor. her ikisinde de tepeden tırnağa köylü üniforması var. torun, ninesinin gazi maaşını bankadan çekebilmek için, okuma-yazma'sının olmadığını noterden ispatlamak istiyor. amcanın annesinin cinsel yönden gevşek olduğuna uyandığım anlar buralar. tersliyor, git sonra gel diyor. şahit bul getir diyor, düpedüz zorluk çıkarıyor. kahramanca atlayıp ben olurum diyorum. orospu çocuğu şaşkın, torun şaşkın, ninenin zaten dünyadan haberi yok. işlemi yapıyorlar, nine parmak izi verdikten ve torun mahcupça teşekkür ettikten sonra gidiyorlar. dikkat ederseniz ben hala bekliyorum.
bu sefer bir kamyonet satışı için üç adam giriyor içeri. biri hacı, diğeri en fazla 20 yaşında, öbürü de orta yaşlı bir çiftçi. gerçi hepsi çiftçi zaten. üstlerinden anlıyorsun ki, bunlar da fakirlikten ölüyor. hacının ayağındaki mest eskimekten yırtılmak üzere. 20'lik delikanlının üzerindeki hırkada delik var. bankoya yanaşıyorlar, amca arabanın plakasını sisteme girince vergi borcu olduğu anlaşılıyor ve bu şekilde satışın yapılamayacağını söylüyor keyifle. hacı çember sakalını okşaya okşaya allah allaah diyor sürekli, sonra neden bilmiyorum ama koltuklara oturup muhabbete başlıyorlar. neyi bekledikleri meçhul.
içeri adamın biriyle yaşlı bir teyze daha giriyor. bu saatten sonra fakirlik tasvirini bir kenara bırakıyorum. konuyu anladınız. yine bir okuma yazma mevzusu ve bankadan emekli maaşı çekme hikayesi var. adam muhtemel çok saf, aynı zamanda biraz zeka geriliği söz konusu. şahit lazım olunca arkasını dönerek, yüzünde bir gülümsemeyle (zeka geriliğine verdiğim) hacı amcaya soruyor. kabul etmiyor kimse. kalkıyorum, dursunbey'de hiç tanımadığım bir ninenin daha okumadığına şahit oluyorum. o gün şahit olduklarımın yanında önemsiz.
şimdiye kadar bahsettiklerimin açık ara en fakiri giriyor içeri. 80 yaşlarında bir amca, arkasından da zor yürüyen karısı. anlamadığım bir belge talep ediyorlar noterden. orospu evladı yine tersliyor. sonunda bilgisayardan bir şeyler yazıp nineye uzatıyor, nine göğsünden çıkardığı damgayı imza niyetine evraka basıyor. artık prosedürü öğrendim, çünkü ninenin okuma-yazma'sı yok ve devlet bu insanlara noter yoluyla kendilerine özgü birer damga veriyor. borcun yirmi beş lira amca diyor bankonun arkasındaki genç olan. yirmi beş lira mı? yirmi beş lira amca. elini iç cebine atışından yirmi beş lirası olmadığı belli, kurcalıyor, kırmızı, özenle katlanmış bir on lira koyuyor masanın üstüne. kahramanımızı yine görev çağırıyor. kalkıp parayı veriyorum. amcanın on lirasını da elinin içine sıkıştırıyorum. tahmin ettiğim gibi teşekkür filan etmiyor. sadece garip bir ifadeyle yüzüme bakıp kafasını çeviriyor. karısını çekiştire çekiştire kapıya doğru götürüyor. ben hala bekliyorum.
öğlen vakti noterin yanındaki "lokanta"ya giriyorum. çorba, salata, ıspanak ve pilav üstü kuru yiyorum, acıkmışım. garson hesabı bir kağıda yazıp önüme bırakıyor, dokuz lira.
geri döndüğümde evraklarım hazır. kamyonetçiler hala muhabbette. alıp bir an evvel çıkmak istiyorum artık burdan. ama yook, orospu çocuğu şunları fotokopi çektireceksin deyip elime bir şeyler tutuşturuyor. fotokopici muhtemelen günde 26 rekat namaz kılıyor. dükkanda windows media player'dan hadisler dinleniyor. duvarda arapça yazılmış duaların yanında, toplam 5 yerde, çeşitli ebat ve fontlarla veresiye verilmez yazılmış. ne çekmişsin veresiyeden diyorum, abi sorma 20 milyar alacağım var tek kuruş alamıyorum, 4-5 yere daha astıydım ama onları kaldırdım, diye cevap veriyor.
deliyi kendi haline bırakıp notere döndüğümde borcumu ödeyip dışarı fırlıyorum. arabamın koltuğu tanıdık, direksiyon tanıdık, her şey alıştığım gibi beni bekliyor. oh mis gibi. bir cd koyup yoluma devam ediyorum.
her şeyden evvel, noter sobayla ısınıyor.
içeri girdiğimde bankonun arkasında gençten bir çocukla ellili yaşlarda bir amcayı görüyorum. amcanın orospu çocuğu olduğundan daha haberim yok.
yerler parke görünümlü plastikle kaplı. duvarda askeriye yemekhanelerindeki ünlü fotoğraf var, iki çocuk yırtık pırtık kıyafetlerle selam veriyorlar. yanında da takvim.
ben evraklarımı verip beklemeye başlıyorum. içeri 90 yaşlarında, zor yürüyen bir nineyle muhtemel torunu giriyor. her ikisinde de tepeden tırnağa köylü üniforması var. torun, ninesinin gazi maaşını bankadan çekebilmek için, okuma-yazma'sının olmadığını noterden ispatlamak istiyor. amcanın annesinin cinsel yönden gevşek olduğuna uyandığım anlar buralar. tersliyor, git sonra gel diyor. şahit bul getir diyor, düpedüz zorluk çıkarıyor. kahramanca atlayıp ben olurum diyorum. orospu çocuğu şaşkın, torun şaşkın, ninenin zaten dünyadan haberi yok. işlemi yapıyorlar, nine parmak izi verdikten ve torun mahcupça teşekkür ettikten sonra gidiyorlar. dikkat ederseniz ben hala bekliyorum.
bu sefer bir kamyonet satışı için üç adam giriyor içeri. biri hacı, diğeri en fazla 20 yaşında, öbürü de orta yaşlı bir çiftçi. gerçi hepsi çiftçi zaten. üstlerinden anlıyorsun ki, bunlar da fakirlikten ölüyor. hacının ayağındaki mest eskimekten yırtılmak üzere. 20'lik delikanlının üzerindeki hırkada delik var. bankoya yanaşıyorlar, amca arabanın plakasını sisteme girince vergi borcu olduğu anlaşılıyor ve bu şekilde satışın yapılamayacağını söylüyor keyifle. hacı çember sakalını okşaya okşaya allah allaah diyor sürekli, sonra neden bilmiyorum ama koltuklara oturup muhabbete başlıyorlar. neyi bekledikleri meçhul.
içeri adamın biriyle yaşlı bir teyze daha giriyor. bu saatten sonra fakirlik tasvirini bir kenara bırakıyorum. konuyu anladınız. yine bir okuma yazma mevzusu ve bankadan emekli maaşı çekme hikayesi var. adam muhtemel çok saf, aynı zamanda biraz zeka geriliği söz konusu. şahit lazım olunca arkasını dönerek, yüzünde bir gülümsemeyle (zeka geriliğine verdiğim) hacı amcaya soruyor. kabul etmiyor kimse. kalkıyorum, dursunbey'de hiç tanımadığım bir ninenin daha okumadığına şahit oluyorum. o gün şahit olduklarımın yanında önemsiz.
şimdiye kadar bahsettiklerimin açık ara en fakiri giriyor içeri. 80 yaşlarında bir amca, arkasından da zor yürüyen karısı. anlamadığım bir belge talep ediyorlar noterden. orospu evladı yine tersliyor. sonunda bilgisayardan bir şeyler yazıp nineye uzatıyor, nine göğsünden çıkardığı damgayı imza niyetine evraka basıyor. artık prosedürü öğrendim, çünkü ninenin okuma-yazma'sı yok ve devlet bu insanlara noter yoluyla kendilerine özgü birer damga veriyor. borcun yirmi beş lira amca diyor bankonun arkasındaki genç olan. yirmi beş lira mı? yirmi beş lira amca. elini iç cebine atışından yirmi beş lirası olmadığı belli, kurcalıyor, kırmızı, özenle katlanmış bir on lira koyuyor masanın üstüne. kahramanımızı yine görev çağırıyor. kalkıp parayı veriyorum. amcanın on lirasını da elinin içine sıkıştırıyorum. tahmin ettiğim gibi teşekkür filan etmiyor. sadece garip bir ifadeyle yüzüme bakıp kafasını çeviriyor. karısını çekiştire çekiştire kapıya doğru götürüyor. ben hala bekliyorum.
öğlen vakti noterin yanındaki "lokanta"ya giriyorum. çorba, salata, ıspanak ve pilav üstü kuru yiyorum, acıkmışım. garson hesabı bir kağıda yazıp önüme bırakıyor, dokuz lira.
geri döndüğümde evraklarım hazır. kamyonetçiler hala muhabbette. alıp bir an evvel çıkmak istiyorum artık burdan. ama yook, orospu çocuğu şunları fotokopi çektireceksin deyip elime bir şeyler tutuşturuyor. fotokopici muhtemelen günde 26 rekat namaz kılıyor. dükkanda windows media player'dan hadisler dinleniyor. duvarda arapça yazılmış duaların yanında, toplam 5 yerde, çeşitli ebat ve fontlarla veresiye verilmez yazılmış. ne çekmişsin veresiyeden diyorum, abi sorma 20 milyar alacağım var tek kuruş alamıyorum, 4-5 yere daha astıydım ama onları kaldırdım, diye cevap veriyor.
deliyi kendi haline bırakıp notere döndüğümde borcumu ödeyip dışarı fırlıyorum. arabamın koltuğu tanıdık, direksiyon tanıdık, her şey alıştığım gibi beni bekliyor. oh mis gibi. bir cd koyup yoluma devam ediyorum.
4 yorum:
ağlar gibi oldum, güldüm, ağlar gibi oldum, güldüm, en sonunda da gıcık oldum-sana değil bu insanların bu halde olmasına-benim-senin olmamamıza-
sonuç çok beğendim, tasvirler iyi, herşey gözümde bire bir canlandı. giderek daha da iyi yazıyorsun.
daha sık yazmalısın.
gercekten cok iyi yazi.
çok beğendim. yaşadığın bir olay mı bu? yoksa hayal ürünü mü? ona göre beğenim artabilir.
yaşadım.
Yorum Gönder