bence "çavdar tarlasında çocuklar"ın başarılı bir taklidi. "taklidi" kötü anlamda almayalım lütfen.
daha yarısındayım, bitmedi. şimdiye kadar gördüğüm ufak tefek detayların dışında en majör fark, vatanabe'nin istediği ve özlediğinde naoko ve midori'yle komunikasyona geçebiliyor olması. mektup yazıyor, telefon açıyor ya da randevulaşıp yüzyüze görüşüyor. ama holden, onlarca kez telefon kulübesine girmesine rağmen bir kez bile jane gallagher'ı aramıyor, konuşmuyor. her defasında kendi kendine bir bahane bulup vazgeçiyor.
holden neden aramıyor, vatanabe niye arıyor?
en basit açıklamayla holden'ın aramaya cesareti yok. ama bu cesaretsizlik ölümün, kavganın ya da yüksekten atlamanın karşısında duran cesaretsizlik değil. holden daha ziyade kendi "kötü"süne karşı gelemiyor, onun karşısında pısıyor. yoksa standart cesareti icap ettiren şeylerde delikanlı çocuk. jane kötü değil elbette, ama jane'in buluşmayı reddetme ve hatta stradlater'la önceden randevulaşmış olma ihtimalleri holden'ı vazgeçiriyor. ve tabii jane'in hayalindeki gibi kalması isteği. onun da etkisi büyük.
her ikisinin de gerçekle yüzleşmek ile ilgili problemleri var ama holden'ın ki daha fazla. vatanabe kizuki'nin ölümünü kabullenmiş mesela, devam edebiliyor. holden kardeşininkini hala kabullenemiyor. bu vatanabe'nin yaşıyla da ilgili olabilir.
aralarındaki majör fark buyken en benzedikleri nokta neresi? flört edişleri. tamamen aynı flörtleşiyorlar. dürüstler, pasifler ve hiçbir şeye şaşırmıyor, hiçbir yerde durmuyorlar. (her iki anlamda da)
ve vatanabe'nin uzun bir aradan sonra naoko'dan gelen mektubu okuma sahnesi: aynısını yaşadım ama benim ikinci-üçüncü-beşinci okuyuşlarımda cümlelerin en vurucu kısmı, yüklemler, okunmazdı. ortalarına kadar okur, sonraki cümleye geçerdim. mağlum, türkçe'de vurucu kısım olan fiil, en sonda duruyor.
mercan dede - 800
2 yorum:
Ah benim anlatamadigim "sessiz sinema"!
Cok sevdim blog'unu bu arada; cogunu okudum...
ihi benim kazik sorum :) sahilde kafka'ya basladim o daha guzel
Yorum Gönder