22 Ekim 2013 Salı

derviş

tarihimizde "dervişlik" var.
bir lokma - bir hırka gezen adam. maddiyatı önemsemeyen, bilge adam. bizim tarihimizde ucu tasavvufa dokunuyor.
aynısından uzakdoğu'da da var. çin ağırlıklı ama hindistan'dan da bahsedebiliriz. budist rahipler tapınaklarda yıllarca "çile çekmeyi" değil, dolaşmayı, yollara düşmeyi öğütlüyorlar.

çünkü olgunluğa, sabıra, bilgiye, ego kaybına yol açıyor dünyayı görmek. kafandaki duvarları yıkıyor, önyargıları kaybettiriyor, kafanda kurduğun karmaşık ağlara ve sebep-sonuç ilişkilerine kısayollar yaratıyor, insanı basitleştiriyor ve bunu kötü anlamda söylemiyorum.

hiç gitmediğin bir yeri düşünelim. oraya gitmeden önce zihninde yarattığın görüntüyle döndükten sonraki görüntülerin birbiriyle uyuşması imkansızdır. orası "hayal ettiğin gibi" iyi-kötü-zor-kolay-eğlenceli-sıkıcı-güzel-çirkin değildir. hayalinden mutlaka farklıdır. hayatta hiç deneyimlenmeden hayal edilen her şeyde olduğu gibi, burda da hayalin tecrübenle örtüşmeyecektir.

çünkü hayal, şimdiye kadar deneyimlediklerinin bir koalisyonudur. oysa insanın bilgisizliği ve ölene kadar öğrenme gereksinimi, "doğru" bir hayal için eldeki verilerin yetersizliğini apaçık ortaya koyar.
gitmeden evvelki hayalinin gördüklerinle uyuşmaması ne anlama gelir? hayalinin yanlış olduğu anlamına gelir. peki ne anlamda yanlış? hayalin, gitmeden evvel, hedefine çoğunlukla "gizem" yükler. orası dumanlıdır, net değildir, birkaç başlıktan ibarettir. belki farkında olmadan biraz da korku eklenir. halbuki vardığında her şey ayna gibi karşındadır, duman dağılır, görürsün.

gördüğün şey aynıdır. aynı insan, aynı ağaç, aynı hava. eğer unufak detaylara takılmazsan, bu "aynı"lık karşısında şaşırmadığını ve hatta biraz da gevşeyip rahatladığını fark edersin. ısınırsın. korkunu kaybedersin. 

bunu tekrar tekrar yaptığında olgunlaşır ve hayatı kendin için basitleştirirsin. ne de olsa, baktığın pencereye bağlı olarak, hayat bazen de basittir.

Hiç yorum yok: