30 Aralık 2012 Pazar

fizik

bilinmeyenden korkmanın, en azından rahatsızlık duymanın, gerilmenin, tam karşıtı, çok iyi bilinen ve alışkın olunanın yanında duyulan güvense eğer, ben bunun en somut örneğini, hatta ilk ve tek örneğini öğrenciliğimde yaşadım:

bir fizik yazılısından 100 üzerinden 9 aldım ve sonraki sınavda yüksek bir not alamazsam eğer, sınıfta kalacaktım.
çok çalıştım, sınava girdim, yaklaşık 20 dakikada işimi bitirip çıktım ve 100 aldım. 
daha sınav salonuna girerken tarifsiz bir mutluluk, huzur ve güven hissettiğimi hatırlıyorum. ne hocayla göz göze gelmekten kaçınmak vardı, ne de arka sıralara oturma çabası. içimde en ufak bir korku da yoktu. sınava tutulduğum alana o kadar hakimdim ki, çoğu soruda istenmeyen cevapları dahi bulup yazdım, açıklamalar ekledim. 

bu bir daha hiç başıma gelmedi. bir daha hiçbir şeye bu kadar hakim olduğumu hatırlamıyorum. ama o hazzı bir kere daha tatmak için çaba gösterilir. bilmenin, çok iyi bilmenin verdiği mutluluk ve huzur. demek ki mutluluk çok çalışmaktan geliyor sevgili kardeşim, yani en azından ona giden yollardan biri bu. hangi üst makam, hangi merci bizi artık sıkı bir disipline sürüklenmek zorunda bırakabilir  bilmiyorum ama olur da denk gelirsem, yine yeni yeniden.

zorundalık


"benim hiçbir şey yapma zorunluluğum yok, sadece ölmek zorundayım!"

bu cümle, aslında muhteviyatına uygunsuz olarak, lisedeki almanca dersimizde, avusturyalı hocamız tarafından, fiil çekimleriyle ilgili hata yapan bir arkadaşımıza bağırarak söylenmişti. adam almanca'daki "müssen" (zorunda olmak) fiilinin yanlış kullanımına sinirlenmişti aslında; o fiil öyle her yerde kullanılmaz, demek istemişti. ve arkadaşımızın burnunun dibine kadar yaklaşıp, sadece ölmek zorundayım, başka bir zorunluluğum yok, diye bağırmıştı. çocuktuk, anlamamıştık.

yani "zorunda olmak" sadece tek bir senaryoda ihtiyaç duyacağımız bir kelime, o da ölmek. buna rağmen tek bir kelime bile değil, iki kelimelik bir deyim türetmişiz. sadece bir kere kullanabilmek için koskoca türkçe'ye iki kelimelik bir deyim daha eklemek. ne büyük israf.

20 Aralık 2012 Perşembe

the crying shames

sezen aksu'nun - git, gitme dur ne olursun, gitme kal yalan söyledim -inin tadında şarkı buldum. 1960'lardan.
better things diye bir filmin soundtrack'inde denk geldim.
ingilizcesi olmayan adama bile dinlet, oturup teyp karşısında rakı içsin, iç geçirsin.

the crying shames - please stay

3 Aralık 2012 Pazartesi

mr. nobody


hiçbir seçim yapmadığın sürece, her şey mümkündür.
pratikte işlemeyebilir ama sadece teorisi bile çok güzel değil mi?

bir seçim yaptığında, olabilecek en güzel şey, seçtiğinin doğru olmasıdır. ve başarıya ulaşması. ama seçim yapmazsan, her şey olabilir, tüm kapılar açık, hiçbir sınır yok.
peki seçim yapmamazlık, treni kaçırmaya sebep olabilir mi? hayır olamaz. gene tüm kapılar açık çünkü, bugün değil de yarın binersin (illa bineceksen).
yine de hayat felsefeniz yapmamalısınız sanki. sebep olmayayım. fikir güzel ama.