21 Nisan 2011 Perşembe

pazar

bu pazar akşamı anksiyetesi hakkında konuşmak, düşünmek isterim:

modern toplumumuza bağışlanmış iki günlük -ne istiyorsan onu yap-tan sonra tekrar gerçeğe(?) dönüşün yarattığı anksiyete.
ilkokul 2'de okuduğum tom sawyer, pazartesi gelmesin diye pazar gününü takvimden yırtıp gönlümü kazanmıştı. demek ki aklın yolu birdi, dünyanın her yerinde pazar akşamları garip bir ruh haline bürünülüyordu. pazarları tom polly teyze'sinin ben de annemin kasıtlı olarak bize kötü davrandıklarını düşünürdük. erken yatmaya zorlanma, yıkanmaya zorlanma, ödev yapmaya zorlanma. haftaya hazırlık; kalemtraşla kalem açma, önlüğün yakalarının anlamsızca ütülenip kolalanması? bence bu ilkokul çocuklarının nizam ve intizamı annelerin annelik ve ev hanımlıklarını yarıştırdıkları bir platfom olabilir. birbirlerine ve özelllikle (eğer kadınsa) öğretmene karşı. çalışmayan annelerin kendilerini gösterme, çalışan kesimin rekabetine ortak olma çabaları.

gün geçti, devran döndü, hala pazar akşamüstü huzursuzuz. hala içimizde bir sıkıntı, karanlık ruh hali. kendi adıma konuşayım, sebebini bilmiyorum. freud'a çok inanmam, güvenmem, çocukluktan kalandır diyemiyorum. ama sanki dedemde bile vardı diye hatırlıyorum. nerden baksan kötü yani, daha çok var.

london boulevard fena film değil ama soundtrack'i çok çok iyi. biri, ikisi değil hepsi.
kasabian - the green fairy

(tabii ki ingilizler)

1 yorum:

LADY GAGA dedi ki...

bu yazıyı haftasonunun habercisi olan perşembe günü yazmış olman, pazar akşamlarının sende ne kadar büyük ve kalıcı bir etki bıraktığının bir belirtisi olarak mı algılamalı mıyız peki...