ilk defa victor hugo okudum. sadece bu romana göre konuşursak (bir idam mahkumunun son günü) abartılmış bir yazar. bu kitabı benden iki yaş küçükken yazmış, bu da bir mazeret ama gidişatını pek iyi görmüyorum. sefiller'i de alırsam, ilk ve son kitabını okuyup aradakileri baypas geçerek hakkında istediğim kadar atıp tutabilirim, mantıken. şimdilik 'abartılmış'la yetiniyorum.
kitabı idam cezasına karşı çıktığından, şiddetle kaldırılmasını savunduğundan, elit tabakanın zaten her halükarda idam sehpasına çıkmadığından, olanın yine halka olduğundan yola çıkarak yazmış. fakat koskoca victor hugo'nun konuyla ilgili en önemli tezi şu (benim özet cümlelerimle):
tamam adamlar suçlu ona bir şey demiyorum, adamları cezalandıralım ama onları idam ederek tüm yakınlarını da cezalandırmış oluyorsunuz. idam edilen adamın karısı var, kızı var, anası-babası var, onların ne suçu var ki cezalandırıyorsunuz?
açıkçası kitabı alırken aklıma apo'nun asılıp asılmama meselesi geldiydi (victor'un gerizekalı olduğu gelmediydi). biraz karıştırınca yazarın idam cezasına karşı durduğunu kolaylıkla anlıyordunuz ve ben de, bakalım koskoca victor işlenen büyük suçlara karşın mahkumun asılmaması için ne gibi sebepler üretmiş, nasıl bir mantık yürütmüş olabilir ki motivasyonuyla aldım kitabı. ama victor biraz çocuk çıktı.
tamamen mantıksız şeyler söylemiyor elbette. mesela şu paragraf iyiydi:
peki, yeni baştan alalım. -toplumun öç alması gereklidir, toplumun cezalandırması gereklidir-. ne biri, ne de öteki geçerli. öç almak insana özgüdür (topluma değil), cezalandırmak da tanrı'ya. toplum bu iki çelişkinin arasındadır. ceza onun üstünde, öç ise onun altındadır.
ve şimdi de tüm seven ama kavuşamayan aşıklar için geliyor, bizden ayrılmayın.
(vazgeçsen olmuyor, ölsen olmuyor.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder