1 Mayıs 2013 Çarşamba

tedirginlik


askerliği tamamlayalı 7 sene olmuş ama hakkında hiçbir şey anlatmamışım.

teslim olduğum ilk günü çok iyi hatırlıyorum. ilk olduğu için muhtemelen. sonrası bulanık zaten, hep birbirinin içine geçmiş hikayeler. nisan ayıydı, bahar gelmişti - hava sıcaktı. üzerimde bir tişört elimde büyükçe bir bavulla gelmiştim kapıya. bavulun içinde askere gitmiş arkadaşlarımdan, internetten ve ailemden duyduklarımla doldurduğum bir sürü ıvır zıvır (ayak merhemi dahil) vardı. hepimiz nizamiye kapısından girip bir yerde toplanmış, aylar boyu sürecek manasız bekleyişe başlamıştık. kimse çok konuşmuyor, birkaç kişi hariç herkes neşesiz duruyordu. herkesin elinde bavul vardı, biri hariç. 

bavulu olmayan çocuk kısa boylu, incecik ve esmerdi. aynı yaşlardaydık. neşeli gözükenlerden biri oydu. saçlarını tarakla taramıştı; üzerinde kot gömlek, kot gömleğin öndeki cebinde de bir tükenmez kalem vardı. bir süre sonra 4-5 kişi bir çember oluşturup konuşmaya başladık, o da çemberin içindeydi. urfa'lı olduğunu, sosyoloji mezunu olduğunu öğrendim. pek sosyolojiyle ilgilenecek birine benzemiyordu. ama ben başka bir şeyi daha çok merak ediyordum. dayanamayıp sordum:

- hocam senin çantan nerde? eşyalarını nereye koydun?
- valla ben eşyasız geldim, böyle (ön cebindeki tükenmez kalemi de çıkartıp iki kolunu yanlara açarak).
- niye?
- e her şeyimizi devlet karşılamayacak mı? broşürde öyle yazıyordu, tüm ihtiyaçlarınız devlet tarafından karşılanacak, diyordu?

broşürde gerçekten de öyle yazıyordu. bu adamın gamsızlığı mı neşesine önayak oluyordu yoksa saflığı mı karar veremedim. ilk günkü neşesini tüm  askerlik boyunca da kaybetmedi. bir adam nasıl olur da bakkala gider gibi evden çıkıp askere gelirdi? sonraları çok samimi olsak da bunu ona hiç soramadım. sorsam, beni küçük görür diye çekindim galiba. peki sonuçta ne oldu, askerlik boyunca hiçbir şeyi eksik kalmadı, her sorununu bir şekilde çözdü ve o da hepimiz gibi terhis olup evine döndü. traş köpüğü yok diye ölecek değildi ya.