22 Nisan 2013 Pazartesi

travma


sıcakça bir bahar günü ablamın odasındayız. eve temizliğe anneme yardım etmek için gelen "naciye abla" benim odamı temizlediğinden burdayız. cam açık, hava esiyor, annem mutfakta yemek pişiriyor, ara sıra tencerenin kenarına çat çat vuruyor metal kaşıkla.
ablamın ders masasının başındayız. daracık masaya yan yana iki iskemle koyarak sıkışmışız. oda zaten küçük. yanımda naciye abla'nın küçük kızı var, 5 yaşlarında. okumayı öğretmeye çalışıyorum.

daha ilk dersimiz ve ilk dersimiz başlayalı henüz 10 dakika olmuş. ama ben kızcağızın hemen okumasını bekliyorum. çünkü 9 yaşındayım. harfleri gösterdikten sonra yan yana koyuyorum ve "oku" diyorum. okuyamıyor. kızıyorum, baştan gösteriyorum. yine okuyamıyor tabii kızcağız. çok sinirleniyorum: aptal mısın kızım sen? nasıl okuyamıyorsun? bırak ya, neyse, kafan çalışmıyor senin,  *a n n e n  de  h i z m e t ç i  z a t e n.*

of. kızın yüzü düşüyor, benim annem hizmetçi değil, diyor. o an biraz uyanıyorum mevzuya ama hemen müdahale edemiyorum maalesef. zaten o yaşta hiçbir şeye müdahale edemiyorsun. birden kalkıp içerki odaya gidiyor; hala terli terli uyanmama sebep olan, yan odadaki boğuk sesini duyuyorum: anne, sen hizmetçi misin?

sessizlik.
...
sessizlik.
...
hala ses yok.

sonra kız gelip tekrar yanıma oturuyor. annesinin verdiği cevabı hiçbir zaman öğrenemedim. ama aylarca yüzüne bakamadım kadının. evde duramadım, sokakta oturdum, ders çalışma bahanesiyle arkadaşlarıma gittim. odayı dağıtmadım, topladım hep, benim odama girmesin diye. şimdi, 23 sene sonra, kızın evlenmiş ve hatta çocuk sahibi olmuşken, beni affettin değil mi naciye abla?