21 Ekim 2012 Pazar

neşeli hayat

eve sarhoş gelen yılmaz abi'ye karısı dırdır eder:

- içince halloluyo mu her şey?
- hallolmayınca içiliyo.

18 Ekim 2012 Perşembe

gene adalet

yeni baro başkanı ümit kocasakal'ın ateşli konuşma şekli, her ne kadar eskiden beri hoşuma gitse de, dün geceki enver aysever'in programında birçok soruda -mecburen- bel verdi, dimdik duramadı. neden mecburen? çünkü savunduğu şey doğru değil zaten. neden değil? çünkü basit anlatımla, dünyada adalet yok, dolayısıyla hukuk da farazi.
kck mahkemelerine de destek veriyor musunuz dendi, apo'nun avukatlarıyla görüştürülmemesi konusunda apo'nun tarafında mısınız dendi; her şeyde hukukun üstünlüğünü ve eşitliği savunan bir adama sorulan "güzel" sorulardı. o da bir insan evladı olduğu ve siyasi bir görüşü bulunduğu, bir taraf tuttuğu için, mecburen bel verdi, ateşli ateşli cevap veremedi.
bunun sebebi bence şu:
adalet aslında varolmayan, insanların sonradan icat ettiği bir şey. tekerlek gibi, elektrik gibi... ve varolmayan, sonradan icat edilen şeyi hayatınızın -her- alanına sokuşturmaya çalışırsanız, bir yerlerde sistem mutlaka hata veriyor. örneğin tekerleği hayatınızın her safhasında, her yerde kullanmaya çalışmıyorsunuz. çünkü tekerleğin kullanılabileceği ve kullanılamayacağı pozisyonlar var, duruma göre hareket ediyorsunuz. ama hukuğa gelince yoooook, adalet her zaman, her yerde olmalı diyorsunuz. halbuki hukuk da aynı tekerlek gibi, bazen kullanılamıyor, işe yaramıyor.

12 Ekim 2012 Cuma

suriye

suriye meselesi ile ilgili; ortaya çıktığı günden beri, sayıları diğerlerine nazaran az da olsa, "girelim, asalım, keselim" diyen bir güruh var. devletimizi, milletimizi aşağıladılar diyenler... bunların "savaş" hakkında ne bildiklerini, neyi nasıl hayal ettiklerini merak ediyorum. ben de savaş görüp geçirmedim, ama empati kurabiliyorum. savaşmayı ne zannediyorlar? adreslerine en azından birer savaş belgeseli ya da foto albümü göndermek lazım. en kötü, rahat koltuklarına oturup google'dan faydalansınlar. büyük imkan.

5 Ekim 2012 Cuma

kadın

fark ettim ki, kadın ağzından yazan erkek yazarlara tahammül edemiyorum. başta cezmi ersöz. kadını içselleştiren ve ağzından konuşan erkek, okurken midemi bulandırıyor. kıllı parmaklarıyla kadının hissettiği aşkı, hırsı vs. tarif ediyor; o sahne gözümün önüne geliyor, dayanamıyorum. 
sonra baktım, büyük yazarların hiçbiri o hataya düşmemiş, anca şimdiki zırtapozlar işte.