24 Eylül 2012 Pazartesi

kelebek camı

seksenlerin sonu doksanların başında patlak veren, arabalardan teyp çalma hususunda, neden hep kelebek camının kırıldığına bir anlam veremiyordum.
taa ki dün gece uyumadan evvel tekrar düşünene kadar. hırsızlar iyi kalpli miydi? zararı minimuma mı indirmek istiyorlardı? vicdanlarını böyle mi rahatlatıyorlardı? öyleyse bile, bu nasıl olup da türkiye'nin her yerinde ortak bir bilinç haline gelmişti de, bayburt'taki hırsız bile kelebek camını kırmayı tercih ediyordu? herkes birbiriyle haberleşiyor olamazdı. çocukken babama sorduğumda, onun bu cevabı verdiğini, hırsızların minimum zarar vermek için kelebek camını kırdıklarını söylediğini ve benim de nedense ikna olmadığımı, kafamda soru işareti olarak hep kaldığını hatırlıyorum. ama dün gece bir anda aklıma geldi, aslında çok basit: çünkü çok daha kolay kırılıyor kelebek camı. eşek kadar camı mı kırması kolay, kelebek camını mı? tabii ki kelebek.

20 Eylül 2012 Perşembe

demirci

- hocam bak toplamda 7.2 km korkuluk imalatı yapacan. artık galvanizleme de sana ait.
+ ama abi hakkaten kurtarmıyo. galvanizin sırf nakliyesi bile çok para abi.
- ya 130 ton imalat yapıcan, hala nakliyenin pazarlığını yapıyosun, ayıptır. bak bu da sözleşme, al, oku, imzala.
+ tamam abi.
- başka da problem yok?
+ yok abi.
- tamam, ne zaman başlıyosun şimdi sen işe?
+ abi herhalde çarşambayı bulur gibi.
- çarşamba mı? ne çarşambası, hemen yarın başlaman lazım. bir hafta daha kaybetmeyelim.
+ abi yarın bi ankaraya'ya gitmem lazım, işin ne kadar süreceği de tam belli değil.
- ne işi bu ya? daha ne işin var, verdik işte sana işi.
+ yok abi hacettepe hastanesi'ne gidicem.
- ne hastanesi, n'apıcan hastanede?
+ benim oğlana ilik nakli yapılması lazımmış abi.
- ne?
+ kanser benim oğlan da, doktor ilik nakli şart diyo.
- kaç yaşında oğlun?
+ yedi aylık abi.

19 Eylül 2012 Çarşamba

the great gatsby

filmi geliyor muymuş gelmiş miymiş, dedikodularından hatırlayıp aldığım bu kitabı müthiş yavan buldum. yüzbinlerce aşk hikayesinden sıyrılmasına anlam veremedim. ne anlatıcı carraway'i ne de gatsby'i anlatılmaya değer bulmadım. gatsby'nin aşkının ne tarifi, ne de sürekliliği beni hiç etkileyemedi.benjamin button'ın tuhaf hikayesi'ni de bu fitzgerald yazmış. bana sorsan beş para etmez.

12 Eylül 2012 Çarşamba

deprem

biraz evvel, içinde 17 ağustos depreminden de bahseden bir belgesel buldum ve uzun süredir televizyon ekranında izlediğim en samimi görüntüye denk geldim. enkaz altında kalmış fakat vücudunun bir kısmı açıkça görülebilen gençten bir adam, acıdan yüzünü buruşturup, yakınındaki kurtarma ekiplerine bağırıyordu:
"abi, elinizde bir şey varsa lütfen beni vurun. gözünüzü seveyim vurun beni, dayanamıyorum."