havalar ısındı.
bundan 19,5 - 20 sene evvel şimdi, dedemlerin kumburgaz'daki balkonunda üzerimde nemli slip mayoyla acele acele mantı yiyordum.
anneannem balkonun taşlarını az önce yıkadığından ayaklarım nemli taşlara değiyor, ferahlık veriyordu.
daha diyet kola çıkmamıştı, kırmızı etiketli kolanın cam şişesi sıcaktan hafif buğulanmıştı. kısa süre önceden beri, istediğim kadar içebiliyordum.
dedem çaprazımda okuma gözlükleriyle gazete okuyor, arada anneannemden çay, sigara veya meyve istemek için içeri doğru sesleniyordu. dalgındı, benimle konuşmuyordu.
balkon demirlerinin arasından sıkıştırılarak geçirilmiş mavi branda güneşten solmuştu.
branda tarafından ufka baktığımda güneşte parlayan denizi ve üzerindeki kırmızı-beyaz simitleri görüyor, çocukların bağırışlarını duyuyordum.
anneannem önüme soyulmuş buz gibi şeftali ve elma koyup zorla yememde ısrar ediyordu.
bundan 20 sene evvel şu anda, arkadaşım sokağın ucuna gelmiş, yolu uzatmamak için sokağa girmeden, ismimi bağırarak beni çağırıyordu.
hafif kumlu ve tozlu ayaklarımda kenarları yırtılmaya yüz tutmuş terliklerim hazır duruyordu.
meyveleri yarım bırakarak güneşten solmuş havlumu da alıp ok gibi dışarı fırlıyordum. anneannem arkamdan yemeğe geç kalma diye bağırıyordu.
ama benim aklımda dün, bu akşam ya da yarın değil sadece o an vardı.
bundan 19,5 - 20 sene evvel şimdi, dedemlerin kumburgaz'daki balkonunda üzerimde nemli slip mayoyla acele acele mantı yiyordum.
anneannem balkonun taşlarını az önce yıkadığından ayaklarım nemli taşlara değiyor, ferahlık veriyordu.
daha diyet kola çıkmamıştı, kırmızı etiketli kolanın cam şişesi sıcaktan hafif buğulanmıştı. kısa süre önceden beri, istediğim kadar içebiliyordum.
dedem çaprazımda okuma gözlükleriyle gazete okuyor, arada anneannemden çay, sigara veya meyve istemek için içeri doğru sesleniyordu. dalgındı, benimle konuşmuyordu.
balkon demirlerinin arasından sıkıştırılarak geçirilmiş mavi branda güneşten solmuştu.
branda tarafından ufka baktığımda güneşte parlayan denizi ve üzerindeki kırmızı-beyaz simitleri görüyor, çocukların bağırışlarını duyuyordum.
anneannem önüme soyulmuş buz gibi şeftali ve elma koyup zorla yememde ısrar ediyordu.
bundan 20 sene evvel şu anda, arkadaşım sokağın ucuna gelmiş, yolu uzatmamak için sokağa girmeden, ismimi bağırarak beni çağırıyordu.
hafif kumlu ve tozlu ayaklarımda kenarları yırtılmaya yüz tutmuş terliklerim hazır duruyordu.
meyveleri yarım bırakarak güneşten solmuş havlumu da alıp ok gibi dışarı fırlıyordum. anneannem arkamdan yemeğe geç kalma diye bağırıyordu.
ama benim aklımda dün, bu akşam ya da yarın değil sadece o an vardı.