çocuğun soruya sadece cevap verip devamını getirmemesi beni çocuklu ortamlarda en yüksek sesle güldürebilen şey:
- can'cım naber, ne kadar büyümüşsün sen, ayyy canım beniiim.
- iyiyim.
- ay ay ay, pantolonuna da bak seen. kaç yaşına bastın sen şimdi?
- beş.
- bak halası bak, sen can'ın saatini gördün müüü? saatini bana verir misin can, benim olsun mu?
- yok.
sırf utangaçlıktan kaynaklanmayan, içinde daha çok koşup kaçma isteği barındıran bu tek kelimelik sorusuz cevapları çocuklarda yedi yaşına kadar görebiliyoruz. sonra karşı tarafa da sormaya başlayıp diyaloğa girdiklerinde tüm şirinliklerini kaybediyorlar işte.
25 Kasım 2010 Perşembe
24 Kasım 2010 Çarşamba
platon-ik
platon'la ilgili bir şey okurken aklıma geldi birden:
platon'un ünlü platonik idea'sından bahsediyordu. bildiğimiz mağara hikayesi, hepimiz mağaradayız, duvardaki yansımaları izliyoruz, halbuki esas gerçek dışarıda ama biz çıkamıyoruz durumu.
gördüğümüz yansımalara "idea" deniyordu ya, hatta "platonik idea" deniyormuş işte meğer. platon'un idea'ları manasında.
yani gerçek olmayan yansımalara, ulaşamadığımız, dokunamadığımız gerçeklere diyorduk.
işte benim tahminime göre, platonik aşk da tam bu noktadan girmiş türkçemize. yani araştırmadım ama muhtemelen öyledir.
ingilizce sözlükten baktım, platonic için 'içinde cinsellik bulundurmayan aşk' diye bahsediyor. e dokunamadığın, gerçek olmadığı için cinsellik de barındıramıyor bünyesinde tabii.
biz daha çok gizli aşk manasında kullanıyoruz ama o iş öyle değil işte. aslı, gerçek olmayan aşk. gerçek aşkın yansıması. daha kötü bir şey yani. ona göre kullanın.
platon'un ünlü platonik idea'sından bahsediyordu. bildiğimiz mağara hikayesi, hepimiz mağaradayız, duvardaki yansımaları izliyoruz, halbuki esas gerçek dışarıda ama biz çıkamıyoruz durumu.
gördüğümüz yansımalara "idea" deniyordu ya, hatta "platonik idea" deniyormuş işte meğer. platon'un idea'ları manasında.
yani gerçek olmayan yansımalara, ulaşamadığımız, dokunamadığımız gerçeklere diyorduk.
işte benim tahminime göre, platonik aşk da tam bu noktadan girmiş türkçemize. yani araştırmadım ama muhtemelen öyledir.
ingilizce sözlükten baktım, platonic için 'içinde cinsellik bulundurmayan aşk' diye bahsediyor. e dokunamadığın, gerçek olmadığı için cinsellik de barındıramıyor bünyesinde tabii.
biz daha çok gizli aşk manasında kullanıyoruz ama o iş öyle değil işte. aslı, gerçek olmayan aşk. gerçek aşkın yansıması. daha kötü bir şey yani. ona göre kullanın.
22 Kasım 2010 Pazartesi
ha ha ha
ibiza'daki evinin yanına taşınan james blunt'ı gördükten sonra yazlığını satmaya karar veren noel gallagher şöyle demiş:
"I can't stand living there in the knowledge that blunt is nearby making terrible music."
eğer ben gerizekalı değilsem, 30 yaşıma gelmeme rağmen, hala bu asi çocuk "rock star" tripleri hoşuma gidiyorsa, bu hepsinin gerçek ve samimi olduklarına inandığımdandır.
gerizekalıysam, ileride bir gün bunların aptalca, hatta çocukça olduğunu düşünecek ve kendime kızacaksam, o saatten sonra hayatımın daha sıkıcı olacağına inanıyorum.
don't look back in anger'ı bir de noel'den dinleyin.
"I can't stand living there in the knowledge that blunt is nearby making terrible music."
eğer ben gerizekalı değilsem, 30 yaşıma gelmeme rağmen, hala bu asi çocuk "rock star" tripleri hoşuma gidiyorsa, bu hepsinin gerçek ve samimi olduklarına inandığımdandır.
gerizekalıysam, ileride bir gün bunların aptalca, hatta çocukça olduğunu düşünecek ve kendime kızacaksam, o saatten sonra hayatımın daha sıkıcı olacağına inanıyorum.
don't look back in anger'ı bir de noel'den dinleyin.
15 Kasım 2010 Pazartesi
bana kalbin kadar temiz bu sayfayı ayırdığın için teşekkür ederim
cümlede evlilik kurumu geçer geçmez, (senelerce) aynı yastığa başkoymuş olmanın önemi vurgulanır. bunu nikah memurundan tut, anneanneye kadar çok adam söyler.
ben bunun önemini geçende uyuyamayınca fark ettim. uyuyamayınca ister istemez yanındaki de uyuyamaz ki? senin derdin fizikselse de mentalse de buna otomatikman ortak oluyor o zaman? yani bir şey varsa eğer, karnının şiştiğini söylemek istemiyorsan da, kafan bir şeye bozulmuşsa ve bahsetmek istemiyorsan da kaçabileceğin yer yatağa kadar. aynı yastığa başkoyunca öteki uyanıyor hemen olaya tabii. diyor ki nen var kuzum? hemen soruyor, kurcalıyor. bazen taktiken kurcalamasa da anlıyor en azından. işte aynı yastığa başkoymanın önemi, işte aynı yastığa başkoymanın zevki, bazen problemi. yatakta yalan olmaz'la bunu kastetmiş de olabilirler.
buna sabahattin ali de takmış. sabahattin ali hakkında ileri geri konuşacak kadar kitabını okudum. adamlar hep, çok da sevmedikleri ama iyi insan olan kadınlarla aynı yastığa başkoyuyorlar. adamlar aşık değil ama sevmiyor da değiller. sonra aynı yastığa baş koya koya alışıyorlar tabii, biraz daha yakın hissetmeye başlıyorlar. öbür türlü yapsan hepten olmuyor zaten; yakınlaşmayayım, çok anlatmayayım desen akşama foyan çıkıyor meydana, daha kötü duruma düşüyorsun. yalancı çıkıyorsun. çünkü yatakta yalan olmaz. o yüzden mecburen yakınlaşıyor karakterler de. fakat sonunu bir yere ulaştırmıyor mesela sabahattin. hiç bir zaman, tamam, geçen süreyle birlikte birbirlerine daha çok alıştılar ve sonunda mutlu oldular demiyor. alışıyorlar, biraz daha yakınlaşıyorlar ve öyle kalıyor. sabahattin'in bu amaçsızlığına, kayıtsızlığına başka konularda da sık sık rastlıyoruz zaten.
peki bu habere ne diyorsunuz? evrene çok enerji gönderdim. bana kalbin kadar temiz bir konseri ayırdığın için teşekkür ederim jarvis. haberi burdan da teyit edebiliriz.
devotchka - such a lovely thing
ben bunun önemini geçende uyuyamayınca fark ettim. uyuyamayınca ister istemez yanındaki de uyuyamaz ki? senin derdin fizikselse de mentalse de buna otomatikman ortak oluyor o zaman? yani bir şey varsa eğer, karnının şiştiğini söylemek istemiyorsan da, kafan bir şeye bozulmuşsa ve bahsetmek istemiyorsan da kaçabileceğin yer yatağa kadar. aynı yastığa başkoyunca öteki uyanıyor hemen olaya tabii. diyor ki nen var kuzum? hemen soruyor, kurcalıyor. bazen taktiken kurcalamasa da anlıyor en azından. işte aynı yastığa başkoymanın önemi, işte aynı yastığa başkoymanın zevki, bazen problemi. yatakta yalan olmaz'la bunu kastetmiş de olabilirler.
buna sabahattin ali de takmış. sabahattin ali hakkında ileri geri konuşacak kadar kitabını okudum. adamlar hep, çok da sevmedikleri ama iyi insan olan kadınlarla aynı yastığa başkoyuyorlar. adamlar aşık değil ama sevmiyor da değiller. sonra aynı yastığa baş koya koya alışıyorlar tabii, biraz daha yakın hissetmeye başlıyorlar. öbür türlü yapsan hepten olmuyor zaten; yakınlaşmayayım, çok anlatmayayım desen akşama foyan çıkıyor meydana, daha kötü duruma düşüyorsun. yalancı çıkıyorsun. çünkü yatakta yalan olmaz. o yüzden mecburen yakınlaşıyor karakterler de. fakat sonunu bir yere ulaştırmıyor mesela sabahattin. hiç bir zaman, tamam, geçen süreyle birlikte birbirlerine daha çok alıştılar ve sonunda mutlu oldular demiyor. alışıyorlar, biraz daha yakınlaşıyorlar ve öyle kalıyor. sabahattin'in bu amaçsızlığına, kayıtsızlığına başka konularda da sık sık rastlıyoruz zaten.
peki bu habere ne diyorsunuz? evrene çok enerji gönderdim. bana kalbin kadar temiz bir konseri ayırdığın için teşekkür ederim jarvis. haberi burdan da teyit edebiliriz.
devotchka - such a lovely thing
3 Kasım 2010 Çarşamba
takım
takım elbise ile ilgili en büyük zorluk, giyinmek, içinde hareket edememek, yazın terlemek, kravatın boynu sıkması vs. değil, eve yorgun argın geldikten sonra bir kenara fırlatmak yerine, ütüsüne uygun, düzgünce yerine asmak zorunluluğudur.
bu, işin bittikten sonra eve giderken ve hatta eve girdikten sonra bile hala disiplinini bozmamayı gerektirir. halbuki serbest kıyafet öyle mi? değil. o zaman, kazım abi söylesin.
bu türkü de hababam sınıfı'nın müziği gibi, hızlı çalınınca neşelendiren, yavaş yavaş söylenirse hüzünlendiren cinsten.
bu, işin bittikten sonra eve giderken ve hatta eve girdikten sonra bile hala disiplinini bozmamayı gerektirir. halbuki serbest kıyafet öyle mi? değil. o zaman, kazım abi söylesin.
bu türkü de hababam sınıfı'nın müziği gibi, hızlı çalınınca neşelendiren, yavaş yavaş söylenirse hüzünlendiren cinsten.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)