27 Haziran 2010 Pazar

hayyam

bu adamla ilgili en çok şuna şaşırıyorum:
on ikinci yüzyılın ilk çeyreğinde ölmüş.
yani adamın "esinlenmiş" olabileceği, biraz şundan etkilenmiş diyebileceğimiz kitaplar kronolojik sırayla: kur'an, incil ve belki biraz yunan mitolojisi ile felsefesi. sokrates, platon falan. ki onlar da hiç buna uymuyor, bu kardeşimiz varoluşçuluğun temellerini atmış bana göre, belli ki onlardan da bir şey kapmamış. zaten ortada daha matbaa yok, el yazması bir kaç kitap mevcut. peki nasıl oluyor?

yerin dibinden yıldızlara dek
ermediğimiz sır kalmadı pek,
her düğümü çözmüş insanoğlu;
ecel düğümünü var mı çözecek?

sevgiyle yoğrulmamışsa yüreğin
tekkede, manastırda eremezsin.
bir kez gerçekten sevdin mi dünyada
cennetin, cehennemin üstündesin.


şimdi üç bin kitap okuduktan sonra ben yazarım diye çıkmak kolay. ama ortada daha kitap yokken hayyam gibi yazmak?

22 Haziran 2010 Salı

nick

şimdi sel yayıncılık'la konuştum haberler iyi:
yakında nick hornby'nin "juliet çıplak" çevirisi çıkıyormuş.
yanında bir de "31 şarkı" çevirisi çıkarıyorlarmış. hatta beraberinde kitapta bahsedilen şarkıların olduğu bir cd de verilecekmiş.
değmeyin keyfime.

14 Haziran 2010 Pazartesi

piyale

kadınla erkeğin  başlangıçta hep eşit olması. eşit olması ama belki farklı safları tutmaları. fakat ilk sevişme sonrası kadındaki mutlak güç kaybı. hemen ilk 24 saatte başlayan ve kadın akıllı olmadıkça devam eden bu eşitsizliğin erkeğe huzursuzluk olarak yansıdığından erkeğin haberinin olmaması. erkeklerdeki ileri görüşsüzlük. öte yandan da "eşitliğin" aslında yalan olması. hep bir tarafın daha çok sevmesi. mesela;

sıra hep son kadehe geliyordu
dudakların başkalarının masasında lale
ben boynumdaki ipe bir düğüm daha atıyordum
peşinden başka gidecek yer yoktu
seni artık hiç sevmediğim halde


senin o eskisi olmamana imkan yoktu
ama inadından yapıyordun bunu cemile
inattandı hep o içip içip gitmeler
bense boşalttığın kadehleri satın alıyordum
enayilik ettiğimi bile bile


hele o çıkışın yok mu kapıdan
o allahın belası herifle
başkasının olmayı bir türlü beceremiyordun
millet arkandan gülüyordu
düştüğün hale...


şimdi bazı adamlar var, ben bunların üretip de bize sunduklarının hepsini biliyorum. mesela cemal abi. eline kalem alıp da yazdığı her şeyi okudum. o zaman ne oluyor? arada kaytarınca şıp diye anlıyorsun. yalan söylediğini sesinin tonundan çıkarıyorsun.

belli ki burda başka bir şeye oynamış cemal abi. kafayı taktığı bir kadına olabilir. sırf okura olabilir. her şey olabilir ama gerçek olamaz.

"peşinden başka gidecek yer yoktu" diyen cemal'in sonuna kadar arkasındayım, ateşli neferiyim. ama nereye kadar? dudakların başkalarının masasında lale'ye kadar, hadi bilemedin en fazla çıkışın yok mu kapıdan o allahın belası herifle'ye kadar. bunlar kritik noktalar, bilinmesi lazım. o bilmezse kim bilsin, biz mi bilelim? ordan sonra efelenir efelenir omuz üstünden bakar, beni göremezsin cemal abi, dikkat et. hadi beni geçtim abi, senin orda ne işin var zaten?

bir tarafın daha çok sevmesine ömrü boyunca pozitif ayrımcılıkla yaklaşmış, yaklaşmakla kalmayıp hep öyle tecrübe etmiş (en azından yazdıklarıyla beni öyle inandırmış) adamın yazdığı bu şiirin samimiyetine inanmam, hemen afişe ederim yalanını.

ilk okuduğumda, başkasının olmayı bir türlü beceremiyordun'dan uyandım önce. o hissiyatın şahsiliğini göremiyor olamazdı. başkasından bakınca oluyor, problem benim gözümde derdi en azından, yani bunun farkında olur, kendine tekrar ederdi mutlaka, ikna edemese bile.  kafası çalışan adam.

burdan şu çıkmasın: ben demiyorum ki böyle şey başına gelmez, geldi diyelim, üzülmez. gelir, gelince de kahrolur. ama oturup ona şiir yazma noktasında, birlik ve beraberliğe bu kadar ihtiyacımız olan şu günlerde, yapmaz. yazsa da yayınlamamıştır. bunun başka bir hikayesi var, biliyorum.